'Insana imtahan olarak özlemek yeter. Bir şehri , bir sesi , bir nefesi'
Cahit Zarifoğlu
Gördüğüm manzara karşısında hayran bir şekilde salancağa bakıyorum. Bizim bahçemizdeki salancağın aynısını buraya da yaptırmış. Evin girişini ve salancağı da güllerle süslemiş. Ben etrafa hayranlıkla bakarken oda aynı hayranlıkla bana bakıyor.
"Bir ömür sana baksam yine sıkılmam. Sen gerçekten de çok güzelsin."
"Akmış makyajıma rağmen mi?" bu ikimizi de güldürdü.
Arabadan inince gözüm salıncağa kayıyor. Kaya kulağıma fısıldayarak;
"Sallanmak ister misin?" Gelinliğimi işaret ederek
"Bu kabarık gelinlikle hiç sanmıyorum."
"Denemeye ne dersin?" birden yüzüm güldü.
"Neden olmasın." aklıma gelinliğin altındaki etek geldi. Gelinliğin kabarık olmasïnı sağlayan.
"Burda bizden başka kimse varmı?"
"Niye ki?"
"İlk sen cevap ver ben nedenini söyleyeceğim."
Var ama onlar mutfaktalar bize yemek hazırlıyorlar. Şimdi buraya gelmezler. Niye?"
"İki dakikalığına arkanı döner misin gelinliğin altındaki tarleteni çıkarayım?"
"Tarlaten mi oda da ne?" gelinliğin daha kabarık olmasınısağlayan etek gibi bir şey."
"Peki tamam o zaman." zor da olsa çıkıyor.
"Yardım ister misin?" yardım mı daha neler.
"Yok yok ben hallediyorum. Gerek yok."
"Peki."
"Bitti döne bilirsin." hemen salancağa koşup oturuyorum.
"Sallaya bilirsin." gülerek geliyor
"Peki küçük hanım." sallamaya başlıyorum.
"Daha hızlı" hızlandı ama bu beni kesmez.
"Daha da hızlı"
"Bu hız yeter düşer yaralanırsın."
"Bir şey olmaz ben hep sallanıyorum alışkınım"
"Acık madın mı bir şeyler yiyelim."
"Ama ne güzel sallanıyordum."
"Yarın tekrar devam ederiz olur mu?" kıyefetlerime bakıyorum da haklı galiba. Bu halde bu kadar sallanmam bile bir mucize zaten gelinlikte rahat değil.
"Tamam, yemek yiyelim." salancaktan inerken bir an bocaladım. Neyse ki Kaya tuttu ve kucağına mı alıyor?
"Ben yürürüm bir anlığına bocaladım sadece yorulma boşuna."
"Ne yorulması hem adettir damat gelini kucağında yeni evine götürür. Hep el üstünde tutacağım anlamında." sesimi çıkaramadım güzel cevabtı kabul hem zaten evlendik bir sıkıntı olmaz artık.
Salona geldiğimde bir an Kaya ile göz göze geliyoruz çok utandım. Bir hata yapmışım gibi hemen başka yöne doğru bakıyorum. Oysa artık istediğim kadar bakabilirim. Çünkü o benim kocam. Ko-cam ne tatlı bir kelime.
Ben böyle bulutlar üstünde mutfağa girdiğimde içerde olan iki kişiyi sonradan fark ettim. Farkedince de tabiki tekrar utandım. Utanmak ben de alışkanlık oldu. Neyse ki bizi fark etmediler ya da farketmemiş gibi yapıyorlar. Her türlü bana uyar.
Hemen Kaya'nın kucağından yere atladım. Dikkat çekmemek için bunu yaptım ama böyle daha çok dikkat çektim galiba.
"Hoşgeldiniz oğlum."
Kaya;
"Sağol Melike anne nasılsınız?"
Melike;
"İyiyim oğlum. Sende evine hoşgeldin Gülsüm kızım. Allah bir yastıkta kocaltsın."
Murat;
"Allah mutluluğunuzu daim etsin inşallah. Hoşgeldiniz kızım."
"Amin sağolun."
Melike;
"Hadi gelin de bir şeyler yiyin acıkmışsınızdır. Her şey hazır şimdi kurarız."
Kaya;
"kurt gibi açım gerçekten çok iyi olur. Sende acıktın mı karıcım?"
karıcım mı ne kadar da ağzına yakışmış karıcım. Ama burda bu insanların yanında biraz utandım galiba.
"Biraz"
Yemek hazırlanırken Kaya Melike anne dediği bayanla konuşmaya devam etti. Hizmetçi değiller belli ama kimler Kaya'yı oğulları gibi görüyorlar. Ne kadar güzel.
Yemek yedikten sonra bir çay da içtik. Melike teyzeye ve eşine kanım çok kaynadı.
Kaya;
"Odamıza çıkalım mı artık?"
Gülsüm;
"olur."
Kaya;
"Hadi Allah rahatlık versin size."
Melike;
"Sağolun oğlum sizede.
Murat;
"Allah rahatlık versin oğlum. Bir şey olursa bizi arayın."
Kaya;
"Sağolun sizede."
Ve biz artık odamıza çıktık.10 gün sonra
Kaya;
"Kapıyı çalıyorum."
"Hayır dur bi dakika. Kıyafetlerim düzgün mü nasıl görünüyorum. Şalım bozulmuş mu." Kaya ellerimden tuttu derin bir nefes aldım. Sanki korkudan nefes almayı bile unutmuşum.
Kaya;
"Sakin ol gayet iyisin bir sorun yok tamam mı? Hem akşam vakti kim ne anlayacak."
"Ben sakinim zaten."
"O zaman zile basıyorum."
"Bass hıhh"
Kaya farkında değil ama annesi beni pek sevmedi. Ben anladım bakışlarından. Daha evlenmeden önce hemde anladım. Hatta Gülcan ablaya gizlice sordum. Ama o annesinin fazla gülmediğini söyledi. Normalde de böyle imiş.
Bizim evden gittikten sonra beni hiç aramadı.Evlendikten sonra bile.
Kapıyı annesi açtı.
Yıldız;
"Oğlum hoşgeldin seni çok özledim."oğluna sımsıkı sarıldı. Annesi belli ki onu çok özlemiş.
Ne güzel söylemiş cahit zarifoğlu 'Insana imtahan olarak özlemek yeter. Bir şehri , bir sesi , bir nefesi'Ben de annemi çok özledim. Burnumda tütüyor. Burdan dönünce en az 1 hafta onunla kalacağım.
Kaya'dan sonra banada sarıldı. Belki de kadının günahını almışımdır.
Yıldız;
"Hoşgeldin kızım buyur geç içeri."
"Olur."
Evleri bizimki gibi iki katlı ama onlarınki biraz daha büyük. Üst kata çıkıp bir odaya girdik. Bir adam yatakta yatıyordu. Sanırım Kaya'nın babası olmalı bu adam.
Yıldız;
"Şimdi uyuyor sonra gelirsiniz yanına."
Kaya;
"Olur. Anne Gülcan ablam nerde?"
"O komşuya kadar gitti gelir şimdi."
"Tamam o zaman."
Odadan çıktım eşyalarımızı odamıza yerleştirdik. Aslında kaya'nın odası evli olduğumuza göre artık ikimizin odası.
Hemen babasının yanındaki odada kalıyor zaten.
Kaya;
"Odamız nasıl?"
"Güzel çok tatlı. Bu kitapların hepsini okudun mu?" Odada kitaplık var ama içinde en 500 kitap vardır.
"Evet okumuştum. Eski ortaokul kitaplarım."
"Çok güzelmiş." Dikkatim kocamın gülüşüne takılıyor ne kadar da tatlı. İçim eridi birden
"Sen daha güzelsin karıcım. Gel de şöyle bir sarılayım sana."tuttu ve çekti kendine doğru. Vucudum artık eror veriyor. Yanıt yok şu an bıraksa düşerim.
"Sen niye sarılmıyorsun kocana." Dedi ve boynuma bir öpücük kondurup daha sıkı sarıldı.
"Ben seni yanımdayken bile özlüyorum niye acaba. Doktora mı gitsem belki bir ilacı vardır. Ne dersin."
Beni bırakınca ben tabi yere düştüm. Düşecekken tutuyor sandım ama tutamadı.
"Beni tutamadın bu sefer."normalde hemen yakalardı beni havada ama bu sefer tutamadı.
"Özür dilerim senden ses çıkmayınca ne oldu diye seni bıraktım ama tutamadım. Başın mı dönüyor. Iyi misin."
"Biraz aç kaldım ya ondan oldu herhalde."
"Sana yolda yemek yiyelim dedim sen inatla yok dedin."
"Annen o kadar yemek yaptım dedi. Tok karna mı gelseydik ayıp olurdu."
Senin sağlığın ayıp olmasından daha önemli bir daha öyle yapma sakın."
"Peki."tekrar beni kendine çekiyor.
"Sen uslu olunca da çok tatlı oluyorsun. Senin tatlı olmadığın zaman var mı?"
"Sen böyle yaparsan biz nasıl aşağıya ineceğiz?"
Birden geri çekildi.
"Sana bir şey soracağım sen benim sana yaklaşmamı istemiyor musun? Sana yaklaşmam hoşuna gitmiyor mu?"
"Yok hayır yani yanlış anladın olur mu hoşuma gidiyor hem de çok. Sedece tuhafıma gidiyor. Bilmiyorum."
"Tuhafıma mı?"
"Yani alışkın değilim çekiniyorum. "
"Bende daha önceden her gün birisine böyle yakın davranmıyordum insanın içinden gelmeli. Bence senin içinden gelmiyor."
"Ama hayır öyle değil."
"Neyse inelim bence sonra konuşuruz." Dedi ve benden önce indi. Ama ben çekiniyorum ne yapabilirim. Insan hemen şak diye canımlı cicimli olamaz ya ona tam alışmam lazım.
Aşağıya indiğimde yemek kurulu hazırdı. Gülcan abla kurmuştu bile. Gülcan abla bizden bir gün önce gelmişti Adana'ya.
Sofraya oturdum ama Kaya'nın söylediklerinden sonra bogazımdan nasıl yemek geçsin ki.
Yıldız;
"Eee oğlum anlat bakalım yol nasıl geçti."
Kaya;
"Iyi bir sıkıntı yoltu çok şükür."
Yıldız;
"Sen nasılsın kızım?"
"Iyiyim sağolun. Ya siz"
Yıldız;
"Iyi. Annenler le babanlar nasıllar."
"Onlarda iyiler selamları vardı size. Yoldayken konuştuk."
Gülcan;
"Sizi çok özledik. Balayınız nasıl geçti." Ne diyeyim ki şimdi iyi desem tuhaf olurmu?
"Iyi."
Gülcan;
"Kaya orda hiç aramıyordun beni karını aldın aklına bile gelmedik." Utandım.
Kaya;
"Iki günde bir konuşuyorduk ya?"
Gülcan;
"Onda da hep ben arıyordum."
Kaya;
"Ama abla sende özlemeye fırsat vermeden sık sık aradığın için aramamıza gerek kalmıyordu."
Yıldız;
"Gülcan kardeşini rahat bırak yemeğini yesin."
Gülcan;
"Anne bakıyorum da ilk günden oğlunu kayırmaya başladın. "
Yıldız;
"Olur mu sende ye kızım. Kardeşine laf söylemekten ne sen ne de o yemek yiyemiyorsunuz."
Ne kadar zorladıysam da bir iki lokma zorla yiyebildim. Biğazımdan geçmiyor bir türlü.
Kaya da benim gibi fazla yemedi. Onu böyle gördükçe daha da üzülüyorum.
Gülcan;
"Yemekleri beğenmediniz mi yoksa niye yemiyorsunuz?"
"Fazla aç değilim. Sağolun."
Gülcan;
"Ama Kaya yolda hiç yemek yemediğini söyledi. Biraz daha yeseydin."
"Sağol Gülcan abla hiç canım çekmiyor. Yol biraz yordu ondan midem almıyor."
Gülcan;
"Tamam o zaman. Kaya sen biraz daha yeseydin."
Kaya;
"Ben de aynı şekil abla yoruldum. Biraz dinlensem iyi olacak. Hem zaten saat 9 ben yatayım."
Yıldız;
"Bir şey lazım mı oğlum."
Kaya;
"Yok anne sağol. Hadi Allah rahatlık versin." Dedi ve gitti. Benim yüzümden
Gülcan;
"Sen de git yat dinlen biraz."
"Yok yardım edeyim sonra dinlenirim."
Gülcan:
"Olur mu hemen odana çık çabuk. Hadi."
"Peki. Hayırlı akşamlar size."
Gülcan;
"Bir şey lazım olursa bana haber ver olur mu?"
"Olur sağol Gülcan abla."
Ben şimdi nasıl Kaya'nın yanına çıkacağım. Evlilik çok zor.
Odaya çıktığımda Kaya yatağına girmişti bile. Ses kıyafetleri değiştirip yatağa girdim.
Arkası dönüktü ama parfüm kokusu yinede az da olsa geliyordu. O kadar güzel kokuyor ki. Dayanamadım.
Bu sefer çekinmeyeceğim kocama sarılıp kokladım.
"Çok güzel kokuyorsun." Hemen bana döndü. Beklemiyordum birden dönmesini. Ve o daha sıkı sarıldı.
"Özür dilerim biraz üstüne geldim. Haklısın bazen bir insana alışmak biraz zaman alabiliyor. "
"Beni anladığın için çok sağol. Çok korktum barışmazsın diye."
"Ben sana küsermiyim? Sadece beni istemediğini sandım."
"Olur mu hiç sadece bana biraz zaman ver. Ben senin gibi hemen alışamam. Ama yinede söylediğin her söz, her bakışın , her gülüşün tam kalbime işliyor. Ama senin gibi söyleyemiyorum."
"Hiç sıkıntı değil ben senin alışmanı beklerim." Alnıma bir öpücük kondurdu.
"Hadi uyu ve biraz dinlen yol seni yormuştur."
"Olur. Sen de uyu ama."
"Peki." Sesinde bile aşk var sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN MAVİ RENGİ
SpiritualMavi,dalgalı ve derin denizleri, uçsuz bucaksız gökyüzünü anımsatır bize. Bu kitapta, aşkın en mavi halini anlatıyor . Mardinli bir kızın,aşkın en mavi halini sevdiği adamda bulmasıyla gerçek aşk başlar. Ama her güzel şeyin olduğu gibi bunu...