Dünya, akan zamanın içine hapsolmuş bir mekan . Ve bu mekanda farkında olmasan da her saniye değerli bir mücevher. Düşün bi , ölüm yakana yapıştımı kim ya da ne sana fazladan bir saniye verebilirdi ki ? Hiçbir şey . Dünya üzerinde hiçbir şeyin buna gücü yetmezdi. Zaman değerli bir mücevher ve bu mücevher herkes kısıtlı olarak dağıtılmıştı. Elinde ki mücevherleri harcadığın zaman ise seni sonda bekleyen şey ölümün soğuk ve acı gerçekliğiydi . İşte Zeynel bu kısmı iyi bilirdi . Onun elinde bir çok insanın sönen mücevherlerinin izi vardı. O , bir çok mücevher söndürmüştü . Ve her söndürdüğü mücevherden eline bulaşan kan kendi mücevherinin üzerini kaplamış , değerini düşürmüş ve karartmıştı. Fakat Zeynel şimdi o mücevherin üzerinde ki kuru kan lekelerinin temizlenmeye başladığını hissediyordu . Bunu yapan yatakta ateşler içinde yatan bu ufaklık olabilir miydi ki ? Zeynel tüm gece bunu düşünmüştü . Sahi , ne diye bu kız ile bu kadar ilgileniyordu ki ? Onun tipi bile değildi ! En başta da fazla ufaktı. Zeynel'in yarısı kadar olan ufak tefek ve kırılgan bir kızdı . Gerçekten böyle bir kıza değer veriyor olabilir miydi ?
Ama bu hataydı . Kendi boktan hayatına bu ufaklığı dahil etmesi bencillikti . Çünkü bu ona sadece acı verirdi . Hepsinden kötüsü , bu kız düşmanlarının ona karşı kullanacağı en büyük koz olurdu . Ve Zeynel ona elini süren her kimse onu bu dünyadan silerdi.
Genç adam gece lambası ile aydınlatılmış odaya derin bir soluk bırakırken , kızın alnından aldığı bezi komidinin üzerinde ki su dolu tasta ıslatıp tekrar başına koydu .
"Ben seni kırarım be ufaklık . Paramparça ederim . Ve emin ol sen kırmaya kıyamayacağım kadar değerlisin . " Zeynel kendi kendine söylenirken gece boyunca belki de onlarca defa aldığı sık nefeslerine bir yenisini daha ekleyip , kızın ateşinin düşüp düşmediğini kontrol etmek için eğilip , dudaklarını alnına değdi.
Hâlâ düşmemişti ve Zeynel yarım saattir kızın alnına ıslattığı bezi koyuyordu .
"Bu böyle olmayacak . " diye mırıldanırken ıslak bezi tasın içine bırakıp , baygın bir şekilde titreyen kızı koltuk altlarından tutup doğrulttu. Hasta olduğu için bedeni fazlasıyla hasaslaşan Zeliş , Zeynel'in tutuşu ile acıyla inledi. Zeynel kızın canını yaktığını fark edince kendine küfredip , tutuşunu yumuşattı. İşte bahsettiği şeyde tam olarak buydu . Zeliş'in ipek gibi yumuşacık , beyaz teni Zeynel'in silah tutmaya alışık olan ellerine göre değildi. O nazik dokunuşların adamı değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı .
Zeynel şimdi yapacağı şeyin yanlış olduğunu bilse de başka çaresi yoktu. Kız ateşler içinde yanarken ahlak kurallarını dinleyemezdi . Ve dinlemedi de , Zeliş'in üzerinde ki pijamayı çekip çıkardı ve genç kızı atletiyle bıraktı. Onu kollarından tutup yatağa geri yatırdıktan sonra Zeliş'in itirazlarına ve titremelerine aldırmadan üzerindeki pikeyi tamamıyla çekip attı.
Kısa bir an mutfağa gidip daha büyük bir kabın içine bolca su koydu ve içine bir kaç parça buz attı. Bir iki tane daha bez alıp odaya geri döndüğünde vakit kaybetmeden ıslattığı bezleri kızın alnına ve kollarına yerleştirdi . Bu sırada Zeliş'in tüm itirazlarını ve çabalarını kolaylıkla savuşturmuştu.
Aradan gecen bir saatin sonunda ise Zeynel kıza ateş düşürücü bir ilaç içirmiş ve bedenine koyduğu bezleri defalarca kez değiştirmişti . Ve sonunda yaptıkları etkisini göstermiş ve Zeliş'in ateşi düşmüştü. Tabi bu sırada güneş ışıkları yavaş yavaş yer yüzünü aydınlatmaya başlamıştı.
Zeynel kızın bacaklarına ince bir örtü örttü ve yatağın yanında ki koltuğa oturup gözlerini kapattı. Dakikalar sonra uykuya yenik düşerken , odada ki tek ses atan kalplerin ve verilen solukların çıkardığı o melodik sesti. Gerisi dingin ve huzur verici bir sessizlikti. Öyle ki saatler sonra gözlerini aralayan Zeliş , yüzünde huzurlu bir gülümseme ile uyandı ama üzerine bakınca kaşları hafifçe çatıldı ve yattığı yerde doğruldu. Gözleri ilk önce ufak koltukta iki büklüm uyuyan adamı buldu. Üzerinde dün ki gömleği ve pantalonu duruyordu ve biraz dağılmış gibiydi. Bir süre öyle uzun uzun uyuyan adamı izledi . Köşeli yüz hatlarını, çenesini kaplayan sakallarını , uzun ve gür siyah kirpiklerinin yüzüne düşen gölgesini uzun uzun inceledi. Sanki bir daha ondan ayrılırsa yüzünün tüm hatlarını tam olarak hatırlamak ister gibi inceledi. Fakat sonunda bakışları odanın içinde küçük bir tur atıp da komidinin üzerinde duran su dolu tasları ve ıslak bezleri görünce dudakları merhametli kıvrıldı. Kalbi olduğu yerde mutluluk nidaları atarken düne oranla daha iyi olan bedenini toparlayıp yataktan kalktı. Sessiz olmaya özen gösterip pijamasını üzerine geri geçirdi ve yatakta ki örtüyü alıp Zeynel'in üzerini örttü. Normalde uykusu oldukça hafif olan Zeynel'in bu hareket ile uyanması gerekirken yorgunluktan dolayı kıpırdamamıştı bile .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimdeki Minik Sevdam (Aşkın Serisi * 4 )
RomanceBir kız düşünün 1.50 boylarında , turuncu saçlı , büyük yeşil gözlü. Ufak ama tam bir başbelası. Zeynel onu ilk gördüğünde anlamıştı bu kızın yürüyen bir baş belası olduğunu ama nereden bilebilirdi ki bu minik belanın o günden sonra tekrar karşısına...