Chapter 17

654 39 18
                                    

The Management

*Harry’nin Ağzından*

Marissa gözden kaybolduktan sonra arabamı stüdyoya doğru sürmeye koyuldum. Onu sınava yetiştirdiğime seviniyordum, o sırada telefonum çaldı. Ekrana bakmadan açtım.

“Efendim?”

“Harry, seninle acilen konuşmamız gerekiyor. Yanına çocuklardan birini de al gel.” 

Ah kahretsin! 

“Tamam efendim hemen geliyoruz.”

Bu arayan yönetimden birisiydi. Hemen Louis’yi aradım.

“Hey Harry, nerelerdesin?”

“Yanına geliyorum şimdi, sen de hazırlan ben gelince hemen çıkarız.”

Sesim endişeli olacak ki hemen sorguya çekti.

“Neler oluyor?”

“Yönetimden aradılar benimle görüşmek istiyorlarmış.”

“Oh tamam, çabuk ol.”

Arabayı Louis ve Eleanor’un kapısının önüne çektim. Ben geldiğim gibi Louis dışarı çıktı. İçeri doğru el salladı ve koşarak yanıma geldi.

“Selam Hazza. “

“Selam Lou.” Başımı ona çevirip gülümsemeye çalıştım.

“Seni neden çağırdılar?”

“Hiçbir fikrim yok dostum.”

Daha fazla konuşmadan arabayı çalıştırdım, yönetimle buluşacağımız binaya sürdüm. Bu sırada arabada tek ses yoktu. Genelde yönetim bizden birisini çağırdığı zaman başımıza iş açılırdı. Bunu bildiğimiz için paniklemiştik. 

Nihayet varmıştık, sessizce arabadan indi ve binaya doğru yürüdük. Koridorlarda ilerlerken aklımda bin bir türlü soru vardı. Ne zaman mutlu olmayı denesem mutlaka dünyam başıma yıkılıyordu. Biraz tereddüt ettikten sonra kapıyı çaldım.

“Gel!”

Lou huzursuzca yerinde kıpırdandı:

“Sakin ol, bir şey olmayacak.” Beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Başımı sallarken kapıyı açtım.

“Selam çocuklar, geçin şöyle.” Bir de rahat rahat konuşuyordu.

Hah! 

“Selam Mr. Gibson.” 

“Ahh ne kadar zamandır tanışıyoruz bana ‘Gerald’ deyin.”

“Tamam. Uhmm.. Gerald. Bizi neden çağırmıştın?” Louis hiç ses çıkarmıyordu. Azar yemiş çocuklar gibi etrafı inceliyordu.

“Bak dostum. Geçen gün kameramanlar senin bir resmini çekmişler. Bir.. uhmm.. bir kızla.” Kiminle resmimi çekmiş olabilirler diye düşündüm.

“Kimden bahsettiğinizi anlayamadım.” Sonuçta her gün fanlarla bir sürü resim çektiriyordum. Bunu tahmin etmiş olacak ki elini çekmecesine attı, bir gazeteyi alıp bana uzattı.

“Oh evet bu Marissa. ”

“Adı her neyse. Aranızda ne var?”

“Hmm. Şey yani biliyorsunuz, onu seviyorum. Çıkıyoruz.” Onu hatırladığım zaman yüzümdeki gülümseme hiç eksik olmuyordu.

Trust MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin