Chapter 24

428 25 18
                                    

The Illuminati 

Niall'ın Ağzından

 Bütün gece içmenin her şeyi unutmak için tek çözüm olduğu konusunda kendimi ikna etmeye çalıştım. Eve geri döndüğümde kimse uyanık değildi. Ben de kafayı vurup yatmıştım. Sabah kalktığımda başım ağrıdan çatlıyordu. Dünkü Zayn&Harry kavgası başımı yeterince ağrıttığından dolayı kendimi en sevdiğim barlardan birine atmıştım. Ne kadar içtiğimin haddi hesabı olmasa da sabah kalktığımda bu kadar ağrı çekeceğimi tahmin etmiyordum.  Zaten çocuklara anlatamadığım dertlerim vardı. Odamdaki banyoya girerek yüzüme hızlıca ve birkaç kez su çarptırdım. Havlu kullanma gereği duymadan aynada, moraran göz altlarıma baktım. Ciddi anlamda solgun duruyordum. Odama tekrar girip tişörtümü değiştirdiğim gibi Harry'nin odasına gitmek için koridora çıktım. Derdimi anlatabileceğim bir tek o vardı. Zayn'e zaten anlatamazdım. Liam'a anlatsam başımı ütüler, neden daha önce söylemedin diye tribe girerdi. Bu yüzden yavaş adımlarla koridorun sonunda bulunan odaya doğru yürüdüm. Hava çoktan aydınlanmış gibi gözüküyordu. Saat 12 falan olmalıydı. 

Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. 

"Zayn, aynam yok! Liam sensen nasihate hiç ihtiyacım yok! Ve Niall! Şimdi yemek yapamam!"

Kapıyı açmadan hemen önce bir kahkaha patlattım. Açtığım gibi de suratıma yastık yemiştim zaten.

"Dostum, napıyorsun!? Konuşmaya gelmiştim ama şu yaptığına bak." Homurdanarak Harry'nin yatağına oturdum. O da kaybolduğu yorganın içerisinden çıkarak tek gözünü kaldırıp bana baktı. 

"Niall iyi misin?" Endişelenmişti. Başımı sağa sola sallayıp onun yerinde kıpırdanmasına neden oldum. Bu sebepten dolayı kendini yorganın altından tamamen çıkardı, yatağın üzerinde bağdaş kurup yüzüme saf bir ifadeyle baktı.

"Sorun ne?" Tırnaklarımı kemirmeye son verdikten sonra ellerimle oynamaya başladım.

"Başımız belada dostum. İlk başta benim ve daha sonra senin." Anlamaz gözlerle bana bakıp kirpiklerini kırpıştırıyordu. 

"Nasıl yani? Sarı civciv , şunu düzgün anlatır mısın artık?" Gülümsemeden edemedim, sonra bakışlarımı sabitlediğim ellerimden çekip Harry'nin yeşilin çok tatlı bir tonu olan gözlerine diktim. 

"Yönetimden aradılar beni... Yaklaşık 1 hafta önce filan. Yanlarına çağırdılar ve özellikle tek gitmemi söylediler. Ben de zaten yalnız olduğum için direk onların yanına gittim. Binaya vardığımda, tanımadığım pek çok araba, binanın girişine park etmişti. Bunlara anlam veremeyerek binaya girdim. Kapıdan girdiğim gibi beni kolumdan çekip sürüklemeye başladılar. Ne olduğunu sorduğumda ise sadece pis pis sırıttıklarını gördüm. Sonra içimden Paul'u neden getirmediğimi düşünerek kendime küfürler ettim fakat sanırım iş işten geçmişti. Herneyse.. beni bir odaya soktular, baya karanlıktı sadece tepede küçük bir ışık vardı ama kendine hayrı yoktu. Ancak etrafındaki birkaç milimlik yeri aydınlatıyordu. Yüzünü göremediğim bir adam beni sertçe itti ve daha önce varlığını fark edemediğim masaya oturttu." Harry şaşkın gözlerle beni izliyordu. Bir elini sürekli saçları arasında gezdiriyordu ve devam etmemi istercesine bakıyordu. Onu daha fazla meraklandırmamak için konuşmama devam ettim.

"Masaya oturduktan -daha doğrusu fırlatıldıktan- sonra etraf bir anda aydınlandı, karşımda takım elbiseli, iri görünüşlü bir adam oturduğunu gördüm." Gözlerimi kapattım ve olanları tamı tamına hatırlamaya çalıştım.

"Eeee sonra ne oldu Niall?!"

FLASBACK

"Nihayet gelebildin, Niall James Horan. Biz de seni bekliyorduk." Daha önceden fark edemediğim iki kişi de, masanın önünde, benimle konuşan adamın sağında ve solunda yerlerini almışlardı.

Trust MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin