Jimin bana bakmadan konuştu.
“Gitmeliyim.” hemen ardından kolunu elimden kurtarıp koşarak kendini dışarı attı. Onun arkasından sadece bakarak yetinmiştim. Tekrar içeri geçip yaptığımız saçma sapan olayı düşünmeye başladım. Hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. Ama düşünmeden de edemiyordum. Bir insanın sessizliği bile bu kadar güzel olmamalıydı..
Jimin'in ağzından~
Az önce olan şeyler neydi? Yoksa hala sarhoş falan mıydım?
•••
*2 gün sonra*
Hala aklımdan çıkmıyordu. O günkü olanlar. Erkek olarak. Gerçekten düşünmekten beynim düşünme yetisini kaybetmişti. Şuan işime bile odaklanamıyordum. Patronum bazı şeylerden şüphelense de fazla üstünde durup sorular sormadı çok şükür. Fakat Taeyong sorular sormaktan kafamı şişirmişti. Ona hiçbirşeyden bahsetmedim. O ne kadar merak etse de ona ne yalan söyleyebilirdim, ne de gerçeği açıklayabilirdim. Şuan teslimat falan yoktu. Bende oturuyordum.
Derken içeriye biri girdi. Müşteridir diye düşünüp kafamı kaldırdığımda ise yine onu gördüm.
Jeon Jungkook'u.
Erkek olduğu halde beni bir dakikalığına da olsa etkileyen kişiyi.
Hemen ayağa kalktım. Çünkü şaşırmıştım.
Yine neden gelmişti?
Biraz etrafa bakındıktan sonra gözleri benim gözlerimle buluştu. Hemen yanıma doğru ilerlemeye başladı. Yanıma geldiğinde ise kıpkırmızı kesilmiştim.
Lanet olsun.
Jungkook'un ağzından~
Ne kadar utansam da yada gururum kırılmış olsa da bunu görmezden geldim ve onu bulmaya karar verdim. Hemen ondan sipariş alan sekreteri arayıp dükkanın adresini istedim. Hemen yanına gitmek için hazırlandım ve kendimi çıkışta buldum. O gün olanları halletmemiz gerekiyordu. Bir sır gibi kalamazdı değil mi? Dükkana vardığımda tam kapıdan çıkacakken ona gelme nedenimi bulmalıydım. Ah! Doğru ya, gömleğimi bahane edebilirdim.
Hemen içeriye girip etrafa bakındım. Sonunda onu bulmuştum. Hemen yanına doğru ilerlemeye başladım. Ne kadar utansam da buna cesaret etmeliydim.
“Selam.” dedim elimi ona uzatarak. Hemen başını kaldırıp bana baktı ve sonra patronu olduğunu düşündüğüm kişiye bakıp elimden hızlıca tutup beni kendisiyle beraber dışarı çıkardı.
“Ne istiyorsun benden? Burayı nasıl buldun?” diye sordu sinirle. Biraz gülümsedim ona bakarak. Ellerimizin hala birbiriyle kenetli olduğunu gördüğünde hemen fal taşı gibi gözlerini açıp elini elimden kurtardı.
Başka yöne bakıp gülümsedim. Neden bu denli utanıyordu ki?
(Bu arada yazar bunu yazarken kookinin coverı olan lost star'ı dinleyip eriyor .. )
“Ne diye sırıtıyorsun? Yaşadıklarımız çok mu komik? “ diye sordu Jimin hayretle. Ona bakıp karşılık verdim.
“Hayır bana göre pek birşey değişmedi. Fakat sen burda utancından domatese dönüştüğün için gülmeme engel olamıyorum.”dedim hafif kahkaha atarak. Bana sinirle baktı ve derin bir iç çekti.
“Herneyse. Ne diye iş yerime geldin?” dedi bana kaşlarını kaldırarak.
“Ihmm..Ben… Ben.. Heh! Ben gömleğimi almaya geldim.” dedim rahatlayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sparkly Stars °jikook
Fanfiction❝ Park Jimin, sen başıma gelen en güzel şeysin. ❞ ❝ Jeon Jungkook, sen gecemde parlayan en güzel yıldızımsın. ❞