“Ahh Jimin bu çok ağır. Ne koydun sen bunun içine tanrı aşkına?”
“Çok konuşma seni uzaylı. Hepsi senin kitapların, başka ne olabilir ki?” dedim kıkırdayarak. Taeyhung okuldan geldiği için çok yorgundu. Üstüne bide eşyaları taşımak daha çok yorulmasına neden oldu. Jungkook bize eşyaların taşınması için eleman yollayabileceğini söyledi. Fakat kaldığımız evdeki eşyalar bize ait olmadığı için gerek duymadık. Sadece bavullarımızı topladık ve şimdi de Jungkook’un evindeydik.
“Aish! Sonunda bitti yahu. Yoksa bu bitmeden ben bitecektim.” tae huysuzlanarak kitaplarını valizlerden çıkarıp odasındaki dolaba yerleştiriyordu. Ben de onun yanındaki, aynı zamanda Jungkook’un odasının karşı tarafında olan odamda eşyalarımı diziyordum. Sabah Jungkook ile sözleşmeyi imzaladık. Altı aylık bir sözleşmeydi. Umarım herşey yolunda giderdi. Çünkü Jungkook’a ne kadar da bu işi bilmediğimi söylesem de beni dinlemeyip yanıma öğretmen gibi birini tutmuştu. O da şimdi burda olurdu zaten. Adı Min Yoongi. Yirmi altı yaşında. Aynı zamanda Jungkook’un üniversiteden yakın arkadaşıydı.
Kapının çalmasıyla Yoongi hyung olduğunu anlamıştım. Gayri resmi konuşuyorum çünkü Yoongi hyungla daha önceden de mesajlaştık ve samimi olduk. Hemen dizdiğim eşyaları bırakıp kapıya doğru yürüdüm.
“Aahh selam Yoongi hyung!” dedim sevecen bir şekilde. Fakat yanında biten Jungkook ‘u da görünce bir an şaşırsamda ona da gülümsedim. Daha önce hiç fark etmemek benim aptallığım olmalıydı sanırım. Çünkü Jungkook şuanda giydiği boğazlı beyaz ince kazağı ve kareli lacivert takımı ile oldukça hoş ve havalıydı. Yoongi hyung sportif giyinmişti.
“Aigoo! Bizim oğlan beni görünce çok heyecanlanırmış!” dedi yoong hyung. Ben bu adamı cidden sevecektim. Çok kafa biriydi.
Jungkook’ a baktığımda ise gülen yüzü kaybolmuş yerini sinirli gözler almıştı.
“Selam Jungkook.” dedim gülümseyerek. Bir an duraksasa da tekrar gülümsedi. Farkettiğim bir diğer şey ise , Jungkook'un bana karşı içtenlikle gülen gözleriydi.
“Selam, nasıl? Taşınma işleri iyi gidiyor mu?” jungkook konuşurken içeri gitmiştik bile. Beraber salona doğru yürüdük ve koltuklara kurulduk. Ardından Taehyungda gelip eğilerek selam verdi hepimize.
“Evet, zaten pek eşyamız yoktu. Birkaç valiz hazırladık o kadar. Bitmek üzereydi.” dedim gülümseyerek.
“Ahh Junkook-ah! Seni ilk defa bu kadar mutlu görüyorum. Cidden şanslısın Jimin! Çünkü Jungkook bu kadar yüzü içtenlikle gülümseyen biri değildir pek.”
“Ah , hyung utandırıyorsun. Sadece kanım ısındı Jimin’e.” jungkook kıkırdadı.
“Şey bu arada bu da çocukluk arkadaşım Taehyung. Jungkook, sana bahsettiğim arkadaşım.” taeyi gösterdim. O kadar çok konuşmaya dalmışız, ki taeyi unutmuşuz.
“Ah! Selam Taehyung. Seni gördüğüme sevindim. Ben Jungkook.”
“Selam bende sevindim. Umarım iyi geçiniriz hyung.” Tae utanarak eğilip selam verdi. Onun bu halleri çok tatlı ve komikti.
“Selam, bende Yoongi. Jimin’e yardım edecek kişi. Tanıştığımıza memnun oldum.”
“Bende memnun oldum.”
“Ben ona genelde uzaylı derim. Şimdi uslu durduğuna bakmayın.” dedim kıkırdayıp Taeye dil çıkararak. Aradan bana bakan bir Jungkookla karşılaştım da tabiki. Bir an tuhaf hissetsemde fark ettirmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sparkly Stars °jikook
Fanfiction❝ Park Jimin, sen başıma gelen en güzel şeysin. ❞ ❝ Jeon Jungkook, sen gecemde parlayan en güzel yıldızımsın. ❞