“Kore-Tayvan uçakları uçuş için hazır durumda. Lütfen yerlerinizi alın.”
Duyurunun gelmesiyle Jungkook’u dürttüm.
“Gitmemiz gerek.” dedim biraz çekingence. Çekiniyorum çünkü onunla yalnız bir gezi yapma planı çok güzel ve çok tehlikeli geliyordu gözüme.
“Senin birşeyin mi var?” dedi bana biraz endişeyle bakarken. Sanırım yanaklarımın dünden beri kızarık olmasından bahsediyordu. Ne kadar uğraşsam da,ne kadar makyajla kapatmaya çalışsam da bir işe yaramamıştı.
“H-hayır… sadece uçağa bineceğim için korkuyorum.” dedim utançla başımı başka yöne çevirirken. Aynı zamanda uçağa doğru gidiyorduk. Çoktan güvenlik kontrollerinden geçmiştik.
“Yanakların pek öyle söylemiyor ama.” dedi biraz kıkırdarken. Daha fazla ne kadar rezil olabilirdim?
“Şey.. Ne zaman uçağa binsem hep böyle olur. Y-yani çocukluktan gelen birşey bu.” dedim zar zor konuşurken.
“Anlıyorum.” dedi sırıtarak. Bir an kaşlarımı çatsam da sonra normal halime döndüm.
Uçakta birinci sınıf koltuklara geçtik. Hemde bütün yolculuk boyunca yanyana olacaktık. Buna daha fazla dayanamazdım sanırım.
Yerlerimizi alırken,ben cam kenarında oturmuştum o da tam yanımdaki koltuktaydı.
Jungkook'un ağzından~
Jimin’in o tontiş yanaklarının kızardığını görsem de gergin hallerini görünce anladım neden kızardığını. Sanırım o da bana karşı birşeyler hissediyor. Adım kadar emindim bundan.
Yanıma baktığımda pürüzsüz yüzü gökyüzünün ışığıyla parlıyordu. Cildi bembeyazdı. Öpülesiydi. Fakat.. O uyurken çok masumdu. Tıpkı bir çocuk gibi. Kanatsız melekler gibiydi. Benim meleğimdi..
Kısa süre sonra bende onun gibi uyuya kalmıştım. Bir an önce uçak yolculuğunun bitmesini istiyordum.
---------
Uyandığımda başımı Jimin’in omzuna yaslamıştım. Ben onun sol tarafında olduğum için doğal olarak onun sol tarafına yani kalbine başımı koymuştum. Fakat uyandığımda kalp atışlarını öyle bir hissetmiştim ki sanki çok kötü bişey görmüş de o yüzden korkuyla kalbi atıyordu. Başımı hemen kaldırıp ona baktım. Gözlerini sıkıca yummuştu. Dudaklarını birbirine bastırmıştı ve hızlı hızlı nefes alıyordu. Hafif de terlemişti. Yoksa… kötü birşey mi oldu? Ama öyle olsa beni uyandırırdı, değil mi?
Korkuyla elimi yüzüne götürüp yanağını okşamaya başladım. Bir an irkildi ve hemen sıkıca yumduğu gözlerini açtı. Bana şaşkınca baktı ve elini refleks olarak elimin üstüne koydu. Sanırım kötü bir rüya görmüştü. Onu böyle görmek...kalbime yüzbinlerce iğnenin batmasını sağlamıştı.
“Sen iyi misin?” dedim yanağını okşarken. Korkmuştu. Gözleri birden dolmaya başladı ve bana sarıldı. Onu böyle görmek… kalbimi ağrıtmıştı. Ona sahip olduğum zaman,böyle korkuyla uykusundan uyanmasına izin vermeyecektim. Onu sevip,saracaktım. Çünkü onu seviyordum.
“Şş.. Ağlama,ben burdayım. Yanındayım.” dedim gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak. Jimin beni bambaşka biri yapmıştı..
“B-ben.. Ben çok kötü bir rüya gördüm Jungkook. H-hatta k-kabustu. Çok kötü bir kabustu.” hıçkırıken zar zor konuşabilmişti.
“Tamam. Bak,geçti. Sadece bir rüyaydı.Ben yanındayım. Seni asla bırakmayacağım.” dedim bir an kendime gelen özgüvenle. Aslında bu özgüven meselesi değildi. Ben onu gerçekten de bırakmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sparkly Stars °jikook
Fanfiction❝ Park Jimin, sen başıma gelen en güzel şeysin. ❞ ❝ Jeon Jungkook, sen gecemde parlayan en güzel yıldızımsın. ❞