Yine sıkıcı bir okul gününden merhabalar!
Evet, bildiniz. Okuldayım. Ve boş boş koridorda dolaşıyorum. Bir grup salağın arasında.
Gerçekten ya ben çok olgunum ya da dönemimdeki insanlar hala çocuk. Daha çözebilmiş değilim.
Birbirini dolapların içine sokmaya çalışanlar, itişip duranlar, birbirlerinin aptal aptal fotoğraflarını çekenler... Ne ararsan var.
Kendimi bir an önce daha az insanın olduğu bir yere atmak için adımlarımı hızlandırdım. Koridorun sonunda sarışın bir oğlanla çarpışmaktan son anda kurtuldum ve sağa döndüm. Sınıfın kapısını uzaktan görünce kalbim deli gibi çarpmaya başladı.
Neden mi? Çünkü okulun en yakışıklı çocuğu sınıfın kapısında duruyor ve benden kat be kat güzel bir kızla konuşuyordu.
Adı James. Benimle aynı sınıfta. Tek ortak noktamız da bu. Adımı bildiğinden bile şüpheliyim.
A bu arada, ben size kendimi tanıtmadım değil mi? Adım Lauren Green. 15 yaşındayım. Yancy Akademisi'nin yatılı öğrencilerindenim.
James de öyle. Ben annem babam yıllar önce beni tek ettiğinden dolayı yatılı okullarda okumak zorunda kaldım yıllardır. Ama James öyle değil. Annesi de babası da var. Ama çok meşgul oldukları ve James'le yeterince ilgilenemedikleri için onu yatılı okula göndermeyi uygun görmüşler.
Uzun boylu, kumral, gayet tatlı bir suratı olan bir çocuk. Bana göre okulun en yakışıklısı. Hele o mavi gözleri yok mu? Nadiren de olsa göz göze gelip bana gülümsediğinde, kalbim eriyip ellerime akıyor sanki.
Ne, pardon, kendime geleyim. İşte böyle. Ben koridorun köşesinde salak salak dikilip James'e bakarken arkamdan birisi elini omzuma koydu.
"Yine mi?" dedi tanıdık bir ses.
Dönüp kim olduğuna baktım. Fred. En yakın arkadaşım. Beni anlayan tek erkek.
O da benimle aynı sınıfta. Beni hep anlıyor. Ayrıca James'ten hoşlandığımı bilen tek kişi o.Omuz silktim. "Ne yapayım? Hiçbir zaman erkek arkadaşım olmayacağını biliyorum. Kendimi böyle avutuyorum işte. Suç mu?"
"Değil de," dedi Fred tek eliyle ensesini ovuşturarak. "Gereksiz yere üzülmeni istemem."
"Üzülmüyorum. Kabullendim artık."
Fred omuz silkti ve sınıfa yürümeye başladı. Ben de peşine takıldım.
Fred biraz aksak yürür. Bacaklarında bir kas hastalığı mı ne varmış, ondan dolayı yürürken biraz zorlanıyor. Ayrıca sakalları var. Daha bu yaştan sakallarının olması biraz garip. Hormonal galiba.
Sınıfa girdiğimiz anda zil çaldı. Ben sırama yürürken James de kız arkadaşıyla vedalaştı ve arkamdan gelmeye başladı. "Günaydın Lauren."
Arkamı döndüm ve acaba benimle mi konuşuyor diye etrafıma bakındım. "Sen-sen adımı biliyor muydun?"
"Evet, tabi ki," dedi. "Sınıf arkadaşıyız sonuçta."
Bu soruyu sorduğum için içimden kendime küfrettim.
"Tabii, doğru," dedim gülümseyerek ve aceleyle yerime oturdum. Çantamdan kitaplarımı çıkarırken matematik öğretmenimiz Bay Anderson içeri girdi.
"Günaydın çocuklar," dedi.
"Günaydın," diyerek sınıfça karşılık verdik. Ve sıkıcı bir derse daha başlamış olduk.
Dersten sonra zombi gibi sınıftan çıkarken Fred arkamdan geldi. "Hey, bir şeyler içmek ister misin?"
"Olabilir," dedim. "Meyve suyu iyi olabilir."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Hayran Kurgu-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...