Her şey bir masal gibi başlamıştı oysa ... Her zamanki gibi huysuzdum o sabah. Ev arkadaşım İpek beni zorla uyandırmıştı.
''Kalksana be kızım saat kaç oldu.''
Her sabah aynı dır dır. Bu kızı gerçekten kapının önüne koymak istiyordum. Ama kıyamıyordum işte. 8 yıllık arkadaşımdı. Ankaradan İzmir'e taşınmaya birlikte karar vermiştik. Lise hayatımız boyunca birbirimizi kaybedeceğimiz için üzülmüştük. Aynı şehirde okul kazanmak bizim için sürpriz olmuştu. Onu bırakmamak kaderimde vardı sanırım. En iyi dostumdu.
''Kızım kalk dedim sana demi!''
Ah bide inatçı ve huysuz olmasa...
Hemen kalkıp üstümü değiştirdim. Okula yetişmek için sayılı dakikalarım vardı. Üstelik henüz her sabah uğradığım Rüya Pastanesine uğrayıp kahvemle poğaçamı bile almamıştım. Hızla evden çıkarken İpek hala konuşuyordu. Ne dediğini anlamayacak kadar telaşlıydım. Kesin söyleniyordu. Hayatlarımızı Ankarada bırakıp buraya taşınmak ikimiz için gerçekten iyi olmuştu. Ayaklarımızın üzerinde durabileceğimizi öğrenmiştik. Ne kadar durabiliyorsak işte.
Giydiğim topuklu ayakkabılar yüzünden hızlı yürüyemesem de gayret ediyordum. Bize sadece 4 apartman uzaktaydı Rüya pastanesi. Hemen içeri girip sıraya girdim. Sırada beklemekten nefret etsem de öne geçmek gibi terbiyesizce huylarım yoktu iyi ki.
''Buyrun efendim?''
''Bana bir maki ve bir peynirli poğaça lütfen.''
''Buyrun.''
Bir elimde çantam, diğer elimde kahveyle poğaçamı tutuyorken bir yandan da saate baktım. Çoktan geç kalmıştım. Aziz Hocanın beni zaten derse almayacağını biliyordum. Gitmekle gitmemek arasında giip geliyordum ki gitmeye karar verdim. Hızlıca arkamı dönüp koşmaya başladığımda önümü bile göremiyordum. Bir an için elimdeki kahvenin uçtuğunu gördüm. Sonra bir çığlık.
''Özür dilerim yandınız mı?''
''Önüne bakmaz mısın sen?''
''Gerçekten çok özür dilerim. Okula yetişmeye çalışıyordum da.''
''Ben de işe yetişmeye çalışıyordum hanımefendi. Ama gördüğünüz gibi kıyafetimi mahvettiniz.''
O kadar yakışıklıydı ki.. Kelimelerim boğazımda dizilmişti.
''Size yeni bir takım elbise alırım hemen.''
''Önemli olan takım elbise değil. İşe geç kalmış olmam. Ve tabii yanmış olmam da var.''
''Lü..Lütfen buyrun. Size pansuman yapmak isterim. Hemşirelik okuyorum da.''
''Gerek yok. Önemli bir şey değildir zaten.''
''Ama ihmale gelmemeli. Lütfen buyrun.''
''Peki. Geç kaldım zaten kalacağım kadar.''
''Kendimi affettirmeme izin verdiğiniz için teşekkürler.''
O sırada yerde duran saatimi alıp bana verdi. Bozuldu diye çok korkmuştum. Ama bozulmamıştı. Sadece kordonu kopmuştu. Yaptırmak zor olmazdı. Bana annemin hediyesiydi. Onu uzun zamandır görmüyordum ve çok özlemiştim.
''Lütfen cebinize koyar mısınız? Kıyafetimin cebi yok da.''
Ben de kalmıştım geç kalacağım kadar.
Kapıyı üç kez tıkladım. İpek okula gitmişti. Anahtarımla içeri girdim ve adını bile bilmediğim o adamı eve davet ettim. Ortalama 28 yaşlarındaydı. Öyle güzel gözleri vardı ki... Onu neden evime çağırdığım hakkında mantıklı bir fikrim yoktu. Sadece hislerimle hareket etmiştim. Onu çağırmayı gerçekten çok istemiştim.
''Buyrun lütfen şöyle oturun.''
''Hemşire hanım kahve yanığına pansuman yağıldığını da sizden duyuyorum doğrusu.''
''Merhem sürüp üstünü kapatacağım. Yanıklar her zaman tehlikelidir.'' Gülümsedim. O da gülümsedi. Gözleri hiç boş bakmıyordu. Onda farklı bir şey görüyordum. Çok farklı bakıyordu. 21 yaşındaki bir kızın etkilenmemesi gerektiğini söyler gibiydi. Tehlikeli bakıyordu. Ateşin beni çağırdığını görüyor gibiydim.
Uzandığı koltukta yanan eline merhem sürerken gözlerini inceledim. Masmavi gözleri gerçekten kusursuzdu. Ona baktıkça kalbimin atışı hızlanıyordu. Gözlerini temas kurmaktan kaçırsa da benden etkilendiğine emindim. Nefes alış verişleri çok hızlanmıştı çünkü.
Kapıdan çıkmak üzereyken adını sormak aklıma geldi.
''Pardon, adınızı öğrenemedim?''
''Adım Emir. Ya senin?''
''Derya.''
''Memnun oldum.''
''Ben de.''
Kapıdan çıkıp gidişini izlerken gözlerim yaşarmıştı. Hayatımda ilk kez bir erkekten bu kadar etkileniyordum. Üstelik onu tanımıyordum bile. Sonra onun oturduğu koltuğa oturdum ve düşünmeye başladım. Boğazıma kadar hissettiğim bu garip duygunun bir anlamı olmalıydı. Ama yoktu işte. Sadece ondan etkilenmiştim çünkü yakışıklıydı. Ya da kendimi avutuyordum. Belki de hayatımda ilk defa gerçekten aşık olmuştum.
"kendine gel derya." diyerek silkindim. "aşk sana zararlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜĞÜM
General Fiction''Bizim aşkımız her şeyden üstün.'' Dudaklarını alnıma bastırdığında gülümsedim. ''Karına da söylüyor musun bunları yoksa?'' Gülümsediğinde omzumdaki elleri kollarıma indi. ''Yalnızca sana aşığım Derya.'' ''Ben de sana. Ama korkuyorum. Şimdi ne olac...