28.bölüm

3.5K 105 11
                                    

Merhaba arkadaşlar, bir haftadır yazamadığım için üzgünüm, ama gerçekten bilgisayarı bile açacak zaman bulamadım yani. Ayrıca bugün sınav  sonuçları açıklandı ve istediğim sonucu aldım:) Çok mutluyum şu anda gerçekten. Hikayeyi bitimeye karar vermiştim aslında ama geçen bölümden bu yana bana gelen mesajlardan anladığım kadarıyla hikayemi severek okuyanlar var. Sırf onlar için yazmaya devam edeceğim:) Yorumlarınız ve oylarınız beni çok mutlu ediyor:) İyi okumalar :***

-----------------

Genç adam, o gözleri,o saçları, o muhteşem anıları unutamayacağını biliyordu. Arabasının üstüne oturmuş, bir elinde şarap şişesi, diğer elinde taşlar; denizi taşlıyor, bir yandan da hayatının aşkını olduğuna inandığı o muhteşem kızı nasıl bu kadar kolay kaybetmiş olduğuna sövüyordu. Gözleri hala yaşlıydı; biliyordu da kuruması zaman alacaktı. Zaman alacaktı ama geçecekti de. Zamanla o da unutacak, karısıyla yaşamaya alışacaktı. Ve çocuğuyla.

''Kimi kandırıyorum ki.'' diye söylendiğinde yaşlar usulca yanağını ıslatmaya devam ediyordu. Evet, belki bir süre sonra artık ağlamayacaktı. Ama kalbi hep yaralı kalacaktı. Yaralı, bir yanı eksik, dengesiz ve nedensiz atan bir kalp. ''Hıh, neye yarar ki?'' dedikten sonra arabasının üstünden indi. Son bir kez deniz koksunu içine çekerken cebinde titreyen telefonuna baktı.

''Serdar.''

Kimseyle konuşacak halde değildi. Hatta kardeşiyle bile. İstediği tek şey uyumaktı. Uyumayı seviyordu. Çünkü uyumadığı zamanar hep Derya'yı düşüneceğini biliyordu. Ayrıca ağlamaktan kenarları kıpkırmızı olmuş gözleri de artık uyuması gerektiğini bağırıyordu. Son bir kez sigarasını yaktıktan sonra yorgun vücudu, hantallaşmış bacaklarıyla arabasına bindi ve sürmeye başladı. Eve gitmesi gerektiğini biliyordu. Karısı onu bekliyordu çünkü. Ayrıca buna alışmalıydı. Çünkü çocuğu olunca evinden ayrılamayacaktı. 

''Hadi Emir, sorumluluklarını yerine getir.'' diye kendi kendine söylendikten sonra arabasını evine doğru sürmeye başladı. Ona göre bu adres, bu yol mutsuzluğa gidiyordu. Ama yinede gitmeliydi. O eskisi gibi sorumsuz biri olmamalıydı. Artık bir babaydı çünkü. 

Arabasını evin kapısına getirdiğinde köşede duran güvenlik görevlisi Ahmet, sarhoş olduğunu  anlayıp koluna girmek için koştu. Yardımı reddeden Emir, sallana sallana evin kapısına doğru yürümeye başladı. Dengesini zor sağlıyordu ve birazdan düşeceğine emindi. Ama yinede kapıya güvenlik görevlisiyle gelirse Şevval'in sarhoş olduğunu anlayacağını biliyordu. Sanki böyle anlaşılmıyormuş gibi.Cebinde duran anahtarlarını çıkarıp evine girdiğinde karısının asılmış suratıyla karşılaştı. İşte yine başlıyordu kabus.

Kadın, kocasının sorumsuzluğuna akıl sır erdiremiyordu. Bir eş ayrıca bir baba adayı, nasıl bu kadar sorumsuz olabilirdi ki? Nasıl bu saate kadar dışarda kalabilirdi? Evine karşı bir yükümlülüğü yok muydu yani? Ayrıca onu her gece bekleyecek miydi? Her gece, böyle sıknıtıdan paket paket sigara mı bitirmesi gerekecekti? 

''Nerdesin sen? Saat kaç haberin var mı senin? Sorumsuzluklarından bıktım artık!''

''Şevval,  başım ağrıyor. Yatmaya gidiyorum. İyi geceler.''

''Hiç bir yere gitmiyorsun!''

Adam kurtulmaya çalışsa da kadının onu bırakmaya niyeti yoktu. Yaptığının hesabını sormadan içi rahat etmeyecekti çünkü. 

''Yine hangi cehennemde hangi kadının koynundaydın?''

''Bana iftira atmaktan vazgeç!'' Adamın sinir katsayısı giderek artıyordu.

''Öyleyse nerdeydin bu saate kadar? Seninle karı koca hayatı, evlilik hayatı yaşayamadığımızın farkında mısın Emir? Bu evde her gün bir sürü şey oluyor ve senin bunların hiç birinden haberin yok. Neden? Çünkü her gece başka bir yerdesin, bir gün orda bir gün burda, ama kesinlikle evinde değil. Yine bir sürü şey kaçırdın. Biz burda heyecanımızı, sevincimizi, üzüntümüzü yaşıyoruz ama senin bunların hiç birinden haberin olmuyor. Krdeşinle bile ben ilgileniyorum! Neden biliyor musun? Çünkü sen sorumsuzun tekisin!''

KÜÇÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin