25.BÖLÜM: "BUNALIM."

17.5K 988 263
                                    

Ne zamandır buradaydım? Zaman kavramım yok olmuştu. Kapı açıktı ama ben kaçamıyordum, çünkü sadece bedenim değil ruhum da mahkumdu buraya. Benim ile birlikte mahkum olan bir kişi daha vardı tabi. Yaren. O benim gibi sürekli kaçmayı denemiyordu. Belki de benden daha akıllıydı. Buradan kaçamayacağını anlıyor olması onu benden daha akıllı yapıyordu tabi.

Yaklaşık bir haftadır çok az yemek yiyor ve çok az konuşuyordu. Oldukça düşünceli bir hali vardı ve ona yardım edemiyordum. Bu beni çok üzüyordu. Batuhan'ın vurulmasının üzerinden 1 hafta geçmişti ve durumu eskisinden daha da iyiydi. Sanki her yara aldığında yeniden doğuyor gibiydi.

Okan her zaman ki gibiydi. Ayaz en az Yaren kadar düşünceli, Cengiz ise umutsuzdu. Semih duygularını, hissettiklerini pek belli etmiyordu ama onun da mutlu olmadığına adım kadar emindim. Ares ise eskisinden daha farklıydı. Artık benimle sık sık uğraşmıyor, göz göze gelmemeye dikkat ediyordu.

Duvarda ki saate baktığımda sabahın 7'si olduğunu gördüm. Sessizce yataktan çıktım ve banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Havalar iyice soğumuştu. Tıpkı kalplerimiz gibi. Banyodan çıkıp saçımı at kuyruğu yaptım ve diğerlerini uyandırmamak için sessizce Yaren'in odasına ilerledim. Kapıyı çalma gereksinimi duymadım çünkü uyuduğunu düşünüyordum. Yavaşça kapısını açtığımda Yaren'i yatağında göremedim. Gözlerim belli belirsiz büyüdü ve odanın içinde dolandı. Terasın kapısı açıktı. Odanın içine girip kapıyı sessizce kapattım ve terasın rüzgardan havalanan perdesini kenara çekip dışarı çıktım.

Yaren oradaydı. Bu soğukta terastaki büyük salıncağa oturmuş boş bakışlarını karşıya sabitlemiş bir şekilde sallanıyordu. Elinde sigarası vardı ama çok içilmediği uzayan külünden belliydi. Çok düşünceli gözüküyordu ama bir o kadar da ifadesizdi.

"Yaren?" diye seslendim kısık sesimle. Sesime tepki vermediğinde yanına biraz daha yaklaştım ve omuzuna dokunup tekrardan "Yaren?" diye seslendim. İrkilerek boş bakışlarını bana döndürdü ve zoraki bir şekilde gülümseyerek, "Efendim?" dedi.

Gülümsemesinin altında yatan hüzün çok bariz belliydi. Sadece gözlerinin içine bakarak da ağlayabilirdim. Çünkü en iyi yaptığım şey ağlamaktı ve gözleri gerçekten acıyla bakıyordu. Buna ağlanırdı. Bize ağlanırdı.

"Hava çok soğuk ve üstün incecik, ne yapıyorsun burada?" diye sordum sesimdeki şaşkınlığı engelleme gereksinimi duymadan.

"İyi geliyor." dedi kısaca kestirip atarken. "İyi gelen tek şey soğuk hava kaldı, Nisan."

Hiçbir şey söylemeden yanına oturdum ve elindeki sigaraya uzanıp aldım. Engel olmadı. Sigarasının külünü aşağıya döktüm ve büyük bir nefes çektim. Gözlerim tekrardan onunla birleştiğinde kafasını salıncağa yaslayarak bana tebessüm ile baktığını gördüm.

"Hasta olacaksın." dedim endişeli bir sesle. Kendini umursamadığı aşikardı. Gözlerini belli belirsiz devirdi ve, "Çok da umurumda." dedi sessizce gülerek.

"Hadi içeri girelim. Biraz daha yat, ben kahvaltı hazırlayacağım."

"Ben de sana yardım edeyim." diyip kalkmaya yeltendiğinde onu elimle durdurdum ve, "Gerek yok, lütfen. Ben tek hazırlamak istiyorum." dedim.

Başını onaylar anlamda salladı ve içeri girip yatağına yattı. Üzerini örttüm ve alnına bir öpücük kondurup ona bir tebessüm bahşetti. O da bana en güzel ama zoraki olan gülümsemelerinden birini bahşetti ve gözlerini ağır bir şekilde kapattı.

Kapısını kapatıp, tekrardan merdivenlerden yukarı çıktım ve Batuhan'ın odasına sessizce girdim. Her ne kadar yaralanmasının üzerinden hafta geçmiş olsa da onun için yine de endişeleniyordum. Sonuçta o da insandı.

Karanlık ÇeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin