Mayıs 2012...
Üçüncü hafta bittiğinde yine kurabiye yapıp sınıfa götürmüştüm, vedalaşırken öğrencilerime dağıttım.
Baekhyun almadı. Anlamadım. Kötü mü görünüyorlar acaba? Yoo~ herkes çok beğendi. Hem en azından kibarlık olsun diye alabilirdi.
Öğrencilerle sarılıp vedalaşma işini bitirdik, hepsi sınıftan yavaş yavaş çıktı. Baekhyun çıkmadı. Zaten benimle vedalaşmak üzere tokalaşmadı da. Bugün asi gününde falan mıydı?
"Baekhyun bey?" dememle bana doğru yürüdü.
"Kurabiyelerin tadını çok merak ediyorum bir tane yiyebilir miyim?"
"Vermiştim neden almadınız?"
"Çünkü veda hediyesi olarak veriyorsunuz. Ben vedalaşmak istemiyorum."
"Anlamadım?"
"Hocam sizinle vedalaşmak istemiyorum. Kurabiyelerinizi, vedalaşırken tatmak istemiyorum."
"Pekala~ o zaman ne istiyorsunuz?"
"Hemen karşıdaki kafeye gidelim, kahve içelim kurabiyeleri öyle yiyelim. Olmaz mı?"
"Olabilir sanırım."
Ne diye kabul etmiştim bilmiyorum ama o an içimden geleni söylemiştim, içimden kahve içmek geliyordu. Evet evet kahve içesim vardı o yüzden kabul ettim.
Ah hadi ama kimi kandırıyorum!? Byun Baekhyun bir anda gelip bir şeyler içmeyi teklif etmişken zehir olsa kabul ederdim!
--
O gün saatlerce kafede oturup sohbet etmiştik. Hiç çekinmeden konuşmuştum o da hiç bıkmadan dinlemişti, hiç üşenmeden hep işaret dili kullanmıştı. Ses yoktu, en azından ben tek bir ses dahi duymuyordum ama saatlerce konuşmuştuk ve mutluydum.
Saatlerce konuştuğumuz halde bir an bile engelim olduğunu hatırlamamıştım çünkü bana bunu hissettirmemişti.
İlk kez biri beni eksik hissettirmiyordu. Baekhyun'un yanında eksiksiz ve engelsizdim. İlk kez tamdım. Baekhyun'la tamdım.
Gün sonunda kafedeki çalışan gelip kibarca saatini işaret etmişti. Saate bakmıştık gece yarısına geliyordu. Sonra camdan dışarıya baktık karanlık çökmüştü. İkimiz de şaşkınlıkla birbirimize baktık ardından güldük.
Ben güldüm... Baekhyun'la tanıştığımdan beri kıkırdamaktan daha fazlasını yapıyordum zaten ama gülmek de biraz fazlaydı. Ya da değildi.
Jongdae daha çok gülmem gerektiğini söylemişti. Bunca yıllık arkadaşım beni hiç gülerken görmediği için gülüşümün nasıl olduğunu bilmediğini söylemişti. Baekhyun'u tanıdığımdan beri güldüğüm için Jongdae ona minnettar olduğunu söylemişti.
Ama bunu Baekhyun'a çaktırmamıştık. Neden çaktıralım? Çocukluk arkadaşımla minik bir sır paylaşmayı daha uygun bulmuştuk. Benden çömlekçilik dersi alan öğrencimden hoşlanıyor olamam değil mi? Hem de üç haftada? Hayır, hayır ne hissettiğime emin olana kadar sırrımız bizimle kalacaktı.
Baekhyun çalışan çocuğa bir şeyler söyledi. Sanırım hesabı istemişti. Çünkü garson elinde adisyonla gelmişti. O hesabı öderken çalışanla şakalaşıp bir şeyler söyledi, duymadım. Tabii ki de duyamadım.
O an bu yaşıma kadar hiç yapmadığım bir şeyi yapmıştım. Hayatımda ilk defa annem ve Jongdae dışında, üçüncü birinin sesini merak etmiştim. Baekhyun'un sesini.
Bu bahar, yıllardır yapmadığım şekilde bir şey geçirmiştim içimden. Keşke bir dilek hakkım olsaydı ve sesini duyabilseydim. Baekhyun'un sesini.
Kulaklarımın içine sesi dolsaydı, huzurla gözlerimi kapayıp sadece onun sesini işitseydim. Keşke dedim keşke Baekhyun'u duyabilseydim.
**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sesimi Duy / Baekhyun ✔
FanfictionBir dilek hakkım olsa, sesini duymayı dilerdim. Kulaklarım sesinle çınlasın, sözlerin kulaklarımdan girip içime işlesin isterdim. Sesini duymayı isterdim. Senin sesini duymayı... Seni bir kez olsun duymayı... °°° Bu kısacık hikayeyi işitme engel...