3 - Güneş Gülüşü

4.4K 445 39
                                    

Derslerin sıkıcı geçmesinden korkardım. Zaten benim yüzümden biraz sessiz geçiyordu, ya üstüne bir de sıkıcı olursa diye korkardım. İlk günler bu yüzden bilerek Jongdae'yi yanımda tutar öğrencilerle sesli iletişim kurmasını sağlardım. Ta ki herkes benim sessizliğime alışana kadar.

Jongdae bir gün bana;
"Sıkıcı olmasını istemiyorsan öğrencileri birbiriyle tanıştır ve yakınlaştır, senin sessiz kaldığın anlarda onlar konuşup rahatlar." demişti.

Gayet haklıydı. Bunun üzerine ilk dersleri hep birbirimizle ve toprakla tanışmaya ayırırdık. Killi toprağa ve çamura dokunmalarıyla geçerdi ilk dersler.

--

Tanışma faslını başlattık. Öğrenciler adını bir bir söylerken hepsiyle göz teması kuruyor ardından Jongdae'ye dönüp isimlerini öğreniyordum. Nelerden hoşlandıklarını ve neden çömlek yapmaya geldiklerini kısaca anlatıyorlardı. Hepsi birbirini dikkatle dinleyip tanıtma işlemini bitiren kişiyi alkışlıyordu.

Kız öğrencilerimden biri işaret dili biliyordu ve kendini tanıttığı anda sınıftaki herkes şaşırdı. Geçen yıllarda da bir öğrencim daha işaret diliyle konuşabiliyordu ve bunun ne kadar güzel bir kolaylık olduğunu söyleyip durmuştum. Bu sene iki öğrencim de biliyordu ve işte şimdi dersler daha güzel geçecekti. Jongdae yokken onlar aracılığıyla da kendimi daha iyi ifade edebilirdim.

Meraklı gözlerle hepimiz sona kalan kişiye döndük. Diğerlerini bilmem ama benim sadece adını öğrenme amacım yoktu. O gülümseyen gözlerin sahibi neler yapmaktan hoşlanırdı gerçekten merak etmiştim.

Ellerini havaya kaldırmasıyla herkes ağzını kocaman açtı. Birkaçının dudaklarını okuduğum kadarıyla "Sen de mi biliyorsun?" gibisinden şeyler diyorlardı. Herkese gülümseyerek başını olumlu manada salladı.

O gülümseyince herkes gülümsedi. Ben de herkesten biriydim ve ben de gülümsedim. Yüzünü tekrar bana çevirdiğinde hala gülümsüyordum. Bunu fark edince hemen başımı sağa sola çevirip kendime geldim. Konuşmaya başladı.

"Merhaba~ Adım Byun Baekhyun. Kendime ait bir yerim var orayı işletiyorum. Hobilerim arasında kitap okumayı saymayacağım, yalan söylemiş olurum. Gezmeyi seviyorum. Farklı farklı yerler görmeyi. Şarkı söylemeyi de çok seviyorum. Çömlek yapmaya merakım... ben de bilmiyorum nereden çıktığını. Denemek istiyordum, boş vaktim varken kayıt yaptırdım. Umarım derslerimiz güzel geçer. Benimle ilgilenmenizi diliyorum."

Konuşmasını gülümseyerek yaptığı için onu dinleyen herkes de gülümsemişti. Bu adamın gülüşü bulaşıcı mıydı yoksa bana mı öyle geliyordu?

Tüm öğrenciler konuşmasını tek tek bitirdiğinde yorum yapıp güzel bir dönem dilerdim ama bu kez dilim tutulmuştu. Pekala bu deyimi benim kullanmam tuhaf hissettirebilir ama anlayın işte, işaret dilim tutulmuştu.

Yanıt vermem gerektiği için herkesler bana döndü. Hemen ellerimi havaya kaldırdım.

"İşaret dilini bilmeniz beni çok mutlu etti Baekhyun bey. Eminim güzel bi' üç hafta geçireceğiz. Elleriniz toprakla buluştuğunda çok keyif alacağınıza eminim. Aramıza hoş geldiniz."

**

İlk haftanın dersleri bittiğinde herkes birbirine çoktan alışmıştı bile. Altı öğrencimin de sınıfa hevesle geldiğini gözlerimle görüyordum. Bu beni ziyadesiyle mutlu ediyordu. İlk haftanın derslerinde toprakla oynayıp çamur yoğurmuştuk. Çömlek çarkını nasıl döndüreceklerini göstermiştim. Hepsi de stres attıklarını söyleyip teşekkür etmişti. Halbuki bana teşekkür etmelerine gerek yoktu. Toprağa teşekkür etmeliydiler.

İkinci haftanın dersinde artık ilk ürünlerimizi yapmaya başlayacaktık. Herkes çarkların başına oturdu ve beni izleyerek yoğrulmuş çamurları çarkın üstüne yerleştirdi. Ben yuvarlayıp şekil verdikçe onlar da dikkat kesilip izlemişti. Elimdeki minik kupa tamamlandığında çarkı durdurdum, kafamı kaldırdığımda beni alkışladıklarını fark ettim.

--
Alkış sesini de merak ediyordum. Keşke bir gün gerçekten duyabilseydim, övgü için alkışlandığım her an alkış sesini daha çok merak ederdim.
--

Düşüncelerimden sıyrılıp onlara başlamaları için işaret verdim. Ayaklarıyla çarkı çevirmeye başladılar.

Öğrencilerin arasında gezinip çamur yığınını nasıl tutmaları gerektiğini gösterdim, nasıl şekil vermeleri gerektiğini.

Baekhyun'un yanına vardığımda elimle "Yardım ister misiniz?" diye sordum.

Çamurlu ellerini havaya kaldırıp konuştu: "Bu enkazı adam etmek için yardımdan daha fazlasına ihtiyacım var sanırım."

Kıkırdadım. Ne? Kıkırdadım mı? Ben mi? Şimdiye dek birine en fazla gülümsemiştim oysa... Jongdae beni şu an görse ödü kopar, aklımı yitirdiğimi sanıp doktorumu arardı. Çünkü ben kıkırdamam. Sesli gülmem.

Sesli nasıl gülünür hiç duymadığım için nasıl yapmam gerektiğini bilmezdim, bu yüzden çözüm olarak gülmemeyi bulmuştum. En fazla gülümserdim. Ama az önce kıkırdadım.

Güneş doğar da gökyüzüne çıkınca gözleri kamaştıran bir parlaklıkla ışıldar ya hani, Baekhyun da öyle ışıldayarak gülümsemişti. Gözleri kamaştıran bir gülümsemeydi bu.
Ya da bi tek benim gözlerimi.

**

Sesimi Duy / Baekhyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin