Bölüm 18

16 5 0
                                    

Korkudan ellerim titriyordu. Mavi gözlü adam derin bir nefes alıp konuştu:
"İkinci bölüm için hazır mısın?"
Hazır değildim. Konuşmak için dudaklarımı kıpırdattım ama ses çıkaramadım. Zorlukla yutkundum.
"Hadi ama Oli. İkinci bölümü geçersen üçüncü bölümü oynayacaksın ve sonra da bitecek."
Üçüncü bölüm mü? İnanmıyorum!
"Yapamam." Diye fısıldadım.
"Bu kadar çabuk pes edeceğini düşünmüyordum. Bu işin ucunda sevgili annen ve minik ikizler var."
"Tamam. Tamam. Oynayacağım. Ne yapmam gerekiyor?" Dedim titreyen seslerimi kontrol etmeye çalışarak.
Telefonum arka cebimde titremeye başladı.
Çıkarıp baktım.
Peter.
"Babam arıyor." Dedim.
"Hiçbirşeyi çaktırmadan cevapla. Eğer bir şey ağzından kaçırırsan sonun kötü olur." Dedi.
"Pekala."
Sesimi düzelttim. Telefonu açtım.
"Alo Peter."
"Oli. Sana kötü bir haberim var."
"Ne oldu?" Sesimi düzgün tutmaya çalışsam da beceremiyordum. Sesim her zamankinden endişeli çıkıyordu.
"Hani Tony amcan vardı ya. Yan komşumuz."
"Evet."
"Onu kaybettik Olivia."
"Ne! Nasıl?"
"İntihar etmiş galiba. Eşi evinde ölü bedenini bulmuş." Dedi.
Üzülmüştüm. Tony amcayı severdim. Çocukken benle oyunlar oynardı. Onun o sıcak mavi gözlerini, beyaz tenini, ve iyi davranışlarını asla unutmayacağım.
"Üzgünüm." Diye fısıldadım ve birden bire ağlamaya başladım. Hem Tony amcanın ölmesine hem de içinde bulunduğum korkudan dolayı ağlıyordum. Sürekli gözyaşlarımı tutmuştum ve şimdiyse hepsi yanaklarımdan süzülüyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Feryat edercesine. Sanki içimdeki herşeyi döküyormuşçasına.
"Olivia, bu kadar üzüleceğini düşünmemiştim." Dedi Peter.
İçimi çeke çeke ağlarken mavi gözlü adam, yüzündeki siyah örtüyü aşağı doğru indirmeye başladı. Yavaş yavaş aşağı doğru çekiyordu. Yüzünü ortaya çıkaracaktı. Sonunda kim olduğunu öğrenecektim.
Ağlamayı kesmiş büyük bir merakla mavi gözlü adama bakıyordum.
Ses çıkmayınca Peter:
"Oli? Olivia iyi misin kızım?"
Çenem titriyordu. Hiçbir şey demeden telefonu yüzüne kapattım.
Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuştu.
Mavi gözlü adam kimdi?
Kumaşı tamamen çektiği zaman öğrenecektim.
Kumaşı her santim santim aşağı indirdiğinde yüzü daha da tanıdık geliyordu.
Bacaklarım uyuştu. Hareket edemez hale gelmiştim. Ayakta duracak mecalim yoktu.
Bir adım arkamdaki duvara sırtımı yasladım. Duvara sürtünerek aşağı kaydım.
Sırtım duvara yaslı olacak şekilde yere çöktüm. Tahta zemine oturdum. Korkuyla mavi gözlü adama bakıyordum. Karşımda, tam karşımdaydı.
Telefonumun ekranı aşağı bakacak şekilde yere koydum.
Birkaç saniye sonra telefonumun çalmasıyla ürperdim.
Ekranı çevirdim.
Peter arıyordu.
Ben ekrana bakarken daha ne olduğunu anlamadan mavi gözlü adamın hızlıca yere devrildiğini gördüm.
Şaşkınlıkla ne olduğuna bakarken mavi gözlü adamı çekip yere yapıştıran biri olduğunu gördüm.
Bu kişi her kimse mavi gözlü adamı delicesine dövüyordu. Yumruklar savuruyor, boğazını sıkıyordu. Mavi gözlü adamın yüzünden fışkıran kanları gördüm.
Mavi gözlü adamı döven kişi bir erkekti. Uzun boyu vardı. Ayağa kalkınca anlamıştım.
Mavi gözlü adam yerde kıvranıyordu.
"YETER! DUR!" Diye bağırdım ama durmadı. Sesim beni duyabileceği kadar yüksek çıkmıştı.
"ŞUNU YAPMAYI KES!" Dedim daha yüksek Bi sesle.
Dönüp bana baktı.
6'ya vurulmuş saçları, yeşil gözleri, düzgün bir burnu ve şekilli bir dudağı olan benim yaşlarımda bir erkekti bu. Traş ettiği sakalları yeni yeni çıkmaya başlamış, beyaz bir suratı vardı.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben hayatımda bu kadar yakışıklı bir çocuk görmemiştim.
Kalbimin ritminin değiştiğini fark ettim.
Gözlerimi gözlerinden çekemiyordum ve o, gözlerime aynı şekilde bakıyordu.
Şaşkındım. Çünkü daha önce hiçbir erkek bana bu hissi yaşatmamıştı. Karnımda bir ağrı, bir sızıya benzeyen bir şey vardı. Ama bu, ne bir ağrı ne de bir sızıydı. Öyle değişik bir şeydi ki, hoşuma gidiyordu.
Yutkundum.
Yavaşça ayağa kalktım. Bacaklarımı hissetmiyordum.
İçinde bulunduğum durum, tarif edilemez bir duyguydu.
Kendimi konuşmak için zorladım. Ama ne diyebilirdim ki?
İçimden bir ses 'kendine gel' dedi. Doğru. Kendine gel Olivia. Daha tanımadığın birine aşık olmuş olamazsın. Hala ne olduğunu bilmiyorsun. Saçmalama. Tabi ki aşık olmadın!
Telefonum çalıyordu ve titreşerek yerde oluşturduğu sesiyle sanki bir bomba patlamış gibi yerimden sıçradım.
Kaşlarımı çatarak telefona baktım. Çocuk verdiğim tepkiye gülmüştü. Utancımdan saçlarımla yüzümü kapatıp telefona doğru eğildim.
Telefonu yerden alıp açtım.
"Efendim Peter?"
"İyi misin?"
"İyiyim."
"Nerdesin? Söyle geleceğim."
"Gerek yok. Birazdan evde olurum."
Mavi gözlü adam yerinde doğrulunca korkuyla istemsizce gözlerim açıldı.
O sırada Peter bişeyler söylemişti ama korkudan hiçbirşey anlamamıştım.
"Seni sonra ararım Peter güle güle."
Diyip yüzüne kapattım.
Çocuk ayakta duruyor ve gülümseyerek beni izliyordu.
Mavi gözlü adam çocuğun bacağından tutup çekince çocuk yere devrildi.
"Hayır!" Diye bağırdım.
Bu sefer mavi gözlü adam çocuğu dövüyordu. Çocuk, hamle yapmak için çırpınıyor fakat mavi gözlü adam darbeleriyle onu mahvediyordu.
Aklıma pantolonuma sakladığım maket bıçağı geldi. Eğilip kalkarken bacağımı kesen maket bıçağını çekip aldım. Bacağım şu an ne haldeydi bilmiyorum ama umrumda değildi.
Maket bıçağını açıp mavi gözlü adamın ensesini çizdim.
Mavi gözlü adam bana döndü. Yüzündeki kumaş düşmüştü.
Ve mavi gözlü adamın kim olduğunu şimdi öğrenmiştim.
AMA BU NASIL OLUR?
"Tony Amca?"
"Evet benim." Dedi gülümseyerek.
Bu Nasıl olurdu. Daha bugün onun ölüm haberini almıştım ama karşımda duran kişi ta kendisiydi.
"Sen... Nasıl?"
Korkudan ellerim titremeye başlamıştı. Gözlerim yerde yatan çocuğa kaydı.
Sanırım kaşı patlamıştı.
Mavi gözlü adam yani Tony amca yere doğru öksürdü ve ağzından yere bişey düştü. Dişi kırılmıştı.
Birbirlerini öldüresiye dövmüşler ama hala ikisi de mucizevi bir şekilde yaşıyorlardı.
"Tony amca sen..." Küçükken benimle oyun oynayan adamdan eser kalmamıştı.
"Şu an herkes cenazemde." Dedi gülerek.
Anlamsız bir bakış attım.
Tony amca öldüyse bu karşımdaki neydi?
"Herkes beni o tabutun içindeyim sanıyor." Deyip bir kahkaha patlattı.
Anlamsız bir bakış attım.
"Ama ben iki buçuk saat sonra Paris'e uçuyor olacağım. Geriye kalan hayatıma senin baban olarak devam edeceğim."
"Ne? Peter ne alaka?"
"Peter değil Oli. Aklını kullan. Öz baban olarak."
"Nasıl?"
"Banyodaki cesedi inceledin mi Olivia?"
"Ne!"
"Banyodaki ceset senin babandı Oli. Artık babanın kimliğini kullanıyorum. Paris'te bunu kimse anlamaz." Dedi gülerek.
"Sen benim babamı mı öldürdün!"
Gözlerim dolmuştu.
Yüzünde yarım gülümsemeyle bana bakıyordu Tony amca.
Arkadaki çocuk kendine gelebilmiş bir halde yerde oturuyordu.
Çocuğa:
"Onu oyala." Dedim.
Çocuk Tony amcanın kollarından tutup hareket etmesini engellerken koşup annemin ve ikizlerin olduğu odaya girdim.
Elimdeki maket bıçağıyla ellerini ve ayaklarını çözdüm. Odanın penceresini açıp aşağı baktım. Duvar 1 metreden biraz daha uzundu.
"Anne, burdan kaçın."
"Sen ne olacaksın?"
"Ben bir yolunu bulurum."
"Olmaz."
"Anne!"
"Hayır sen de geliyorsun."
"Anne çık şurdan dedim. Geleceğim ."
"Peki."
Annem duvardan atladı. İkizleri de sırayla onun kucağına verdim.
"Eve gidin." Dedim.
Tony amca ve çocuğun yanına gittim.
Tony amca yerde baygın yatıyor çocuksa yanında oturuyordu.
"Neler oldu burda?"
"Omzunu sıktım bayıldı." Dedi.
"Peki sen neden buradasın?"
"Neden mi?"
"Evet. Buraya Nasıl geldin?"
"Buranın hemen sağında saha var. Oraya basket oynamaya giderken geçiyordum sonra çığlık sesi duydum. Belki yardımıma ihtiyacı olan biri vardır diye düşünüp geldim." Dedi.
"Teşekkür ederim." Dedim.
"Rica ederim." Dedi gülümseyerek.
Sıcak gülümsemesi içimi ısıttı. Dudaklarındaki gülümseme önce kalbime sonra da dudaklarıma doğru yayılıyordu. Gülümsemesi bulaşıcıydı sanki.
"Ben Evan." Dedi sıcak gülümsemesiyle elini uzatarak.
Heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. Elini sıkıp:
"Ben de Olivia." Dedim.
"Baban için üzüldüm."
"Babam benden pek hoşlanmazdı. Sanırım onu kaybetmem benim için bir eksiklik değil. Üvey babam ondan daha çok değer veriyor bana."
"Peki ya sen?"
"Ben... Bende öyle."
"Keşke benim de bir babam olsaydı. Benden hoşlanıp hoşlanmadığı önemli değil."
"Ne oldu ki?"
"Annem bana hamileyken ölmüş."
"Ah... Bu çok üzücü."
"Her neyse. Bir şeye ihtiyacın olursa beni ara."
"Teşekkürler."
"Evine kadar bırakabilirim. Tabi eğer istersen."
"Iıımm... Şey tabi."
Kapıdan çıkarken:
"Ama Tony amca ne olacak?"
"Bırakalım burda kalsın."
Tony amcaya son kez bakmak için döndüm. Gecekondunun korkutucu atmosferinden kurtulmak için kapıdan çıkarken ayağım kapının eşiğine takıldı ve sendeledim.
O sırada Evan kolumdan tuttu.
Aynı anda konuştuk:
"Teşekkür ederim." Dedim.
"Özür dilerim." Dedi.
Aynı anda gülümsedik. Kolumu bıraktı. Yine aynı anda konuştuk:
"Önemli değil."
"Önemli değil."
Bana gülümseyerek bakarken ona gülümseyerek anlamsız bir bakış attım.
"Ah telefonum." Deyip içerden telefonumu aldım ve çıktım.
Eve doğru yürümeye başladık.
                           ...

Her sey mümkünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin