15.BÖLÜM

395 99 18
                                    





"İnsan kaç kere tutar yandıkça ateşi"



Gözlerimi açmamla Ece'nin karşımdaki koltukta uyuduğunu gördüm. Bende Araf'ın dizlerindeydim. Biz ne çok uyur olmuştuk böyle.

Araf'ın bir eli saçlarımdaydı diğer eli ise belimi sıkı sıkı tutuyordu. Şuan ki tablo o kadar inanılmazdı ki kelimeler boğazıma diziliyor, göz yaşlarım gözlerime bekçilik yapıyordu. Hayatım kısa süre içerisinde öylesine değişmiştiki her geçen gün siyahların arkasına sığınıp daha da ruhsuz bir kız oluyordum.

Onları uyandırmak istemiyordum ama çok acıkmıştım. O yanımdayken eskisi kadar acıkmıyor olabilirdim ama yine de çok acıkmıştım.

Belimdeki elini hafifçe kaldırmamla bir anda uyandı ve beni kucağına çekti.

"Nereye" dedi.

Şuan onun kucağında değilsin sakin ol lütfen. Lütfen.

"Acıkmıştım sadece" dedim. Kekelememiştim. Bu nasıl bir sıcaktı ya.

"Tamam" dedi ve beni kucağından indirmeden mutfağa götürdü. Masanın sandalyesine beni otutturdu. Tam ben masayı hazırlamak için kalkacakken o eliyle durdurdu ve beni tekrar otutturdu. Noluyordu böyle ya?

"Ben halledicem şimdi" dedi ve dolaplardan tabak aradı, buldu, üstündeki tozları görünce yıkadı daha sonra hangi ara yapıldığını bilmediğim bir çorbadan çıkardığı iki tabağa da koydu. Onu ilk kez böyle görüyordum. Her hareketini öylesine özenle izliyordum ki her hareketini ezberlemeye çalışıyordum. Tabakları alırken sol elini kullanışı, çorbaları doldururken önce kaşıkla doldurmaya çalışıp daha sonra kepçe buluşuna kadar her hareketi...

Önüme tabağımı getirip kendisi de karşıma oturdu. Bu tablo öylesine güzeldi ki bitmesinden korkuyordum.

"Gece, evden bensiz çıkmak yasak. Okulda da öyle. Kimseyle gereksiz yakınlık kurma" dedi ve o an yarın okula gideceğimiz aklıma geldi.

"Okula hangi kıyafetlerle gideceğiz" Hiçbir şey almamıştık. Çokta istekli değildim zaten ama gideceğimize göre kurallara uymalıydık.

"Yarın erkenden halledeceğiz" dedi ve bitirmiş olduğu tabağını tezgahın üstüne koydu.

"Duş alacağını düşünüyorum, önce sen gireceksin ve daha sonra dolaptaki meyve sularından alıp uyuyacaksın" dedi ve çorbamı bitirmemi bekledi. Daha sonra odadan bir poşet alıp üst kata çıkardı beni.

"Burası banyo. Bunlarda temiz kıyafetler. Buradayım" dedi ve içeri girmemi işaret etti. Önce biraz tereddüt etsemde onun güven veren bakışlarını görünce söz dinlemeye karar verdim.

"Sağol" dedim ve elindeki poşeti alıp içeri girdim. Soğuk suyu açıp dolmasını bekledim küvetin. Üstümdekilerden de hemen kurtulmuştum. Suyu köpükledikten sonra da tüm uzuvlarımın gevşemesi için suyun içerisine uzandım.

Rahatlamıştım kısmende olsa. Artık ileriyi düşünmüyordum en azından. Şimdiyle ilgileniyordum. Ya da geçmişimi kurcalayamıyordum. İyice ruh hastası olmuştum. Hiçbir şey eskisi gibi değildi, bir daha da olmayacaktı. Elim farkında olmadan kolyeme gitmişti. Sipsiyah olmuştu Araf beni depodan çıkartmadan önce. Önceki halinden eser yoktu, benim gibi.

Bu sırada bir anda sabah ki gibi yeni bir ses duydum zihnimde. Bu sefer sinir krizi geçirmeyecektim. Kim olduğunu öğrenip onunla iletişime geçecektim.

"O kız ölmeyecek ama yanındaki o iki hain ölecek. Duydunuz mu beni? Onları bulmadan gelmeyin"

Şuan zihnimde bu cümle yankılanıyordu. Bu ses Araf'ın babasına aitti. Depoda duyduğum kadarıyla onun sesiydi.Bizi bulabilir miydi? Onu benden alabilir miydi? İşte buna gülerdim. Onu kendi ellerimle yakarak öldürürdüm. Bu söylediğim kahkaha atmaya başlamama neden olmuştu.

MÜHÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin