4.BÖLÜM

732 220 49
                                    






"Tükenmiş umutlar , siyaha boyalı hayaller , çürümüş ruhsuz bedenler ..."

Bugün okul yoktu. Olsaydı da gitmek istemiyordum bugün. Orda beslediğim umutların tek sahibi vardı. Tükenmiyordu benim umutlarım. Günden güne azalmıyordu. Parazit bir ilişkisi vardı benle. Kendi için yarardı belki fakat benim için intihar edeceğim sırada ayağımın altından itiklemek isteyeceğim bir tabureydi.

3 kutu vişneli meyve suyu içmiştim daha şimdiden. Evde az kalmıştı . Bir ara çıkıp almalıydım. Vişneli meyve suyu bir insanı uyuşturabilecek etkiye nasıl sahip olabilirdi ki ? Canım yandığı zaman hep ona sığınırdım. Yalnızlığıma ortak olurdu sanki.

Evet biraz tuhaf bir alışkanlık. Kimisine göre meyve suyunu yalnız çocuklar içerdi. Ya çocukluğunu yaşayamamış insanlar ? Onların da hakkı değil miydi ? Bende onlardan biriydim işte. Çocuk değildim belki ama çocukta olamamıştım ki hiçbir zaman . O yüzdendi belkide çocuklara duyduğum sevgi ve saygı. Hiç bilmediğim bir şeye sahiptiler. Çocukluk. İstedikleri kadar oyun oynayabilirlerdi. Kimsenin ne dediğini önemsemezler, zaten herkes de çocuk o diye geçiştirirdi tüm yaptıklarını.

Yetimhanede az da olsa alınırdı vişneli meyve suyu. Bende hepsini odama çıkarır, gece gec saatlere kadar onları içerdim. O olmadan yapabildiğim nadir şeylerdendi.

Meyve suyu içmeyi bırakıp oturma odama ilerleyip siyah deri koltuğuma oturdum. Karşımdaki tozlu televizyonu açmak için ise koyuldum. Belki bir kaç program bulabilirdim izleyebileceğim. Uzun süredir televizyon açmadığım için unutmuştum sahi açmayı. Sahi onu da uzun süre görmesem unuturmuydum? İçimdeki küçüğün sesini duyar gibi oldum sen onu ezbere biliyorsun , bizi kandıramassın diyordu. Haklıydı kimi kandırıyordum.Yüzünden mutlu olup olmadığını anladım yıllarca. Her masaya oturduğumda gözlerinin grisinin tonuna kadar her şeyi çizerdim. Kendimi, onu tanıdığım kadar iyi tanımıyordum ki ben . Kısacası onu unutmam mümkün değildi .

Ben düşüncelerim eşliğinde televizyonu açmaya çalışırken zil çalmıştı.Ne kadar uzun süre olmuştu zil sesimi duymayalı. Güzel bir sesmiş neyseki . Kapıyı açmamla karşımda bana sarılan bir Ece gördüm . " Çok zor oldu evini bulmam . Bu ne Allah aşkına . Tamam okula yakın da bu ıssızlık ne ." Diye sitem ediyordu .

Haklıydı . Evimde , evimin bulunduğu sokakta çok ıssızdı . Yani tam bana göreydi . Onun sitem dolu konuşması arasında " Ece boğuluyorum." Diyebildim . Kız resmen ahtapot gibi sarmıştı beni . Hemen kendini geri çekti . " Pardon " dedi sadece . Yüzü asılmıştı sanki . Üzülmüşmüydü ?

Derdim neydi benim ? O benim tek dostumdu . Kapımı çalacak , benim için ugraşacak başka kimim vardı ? Haksızlık ediyordum ona . Annem , babam bile gitmişken o burdaydı .
" Hoşgeldin" diye bağırıp bu sefer ben sarılmıştım ona . Artık o kadar tuhaf gelmiyordu sarılmak. Alışıyordum sanırım sevilmeye . Daha fazla kapıda durmadan hemen içeri geçtik beraber . " Merak ettim seni ve belki bir şeyler yaparız diye evinin adresini buldum müdürcüğümüzden "dedi . Eskisi gibi gülümsemesi uzun sürmemıştı .

" Ne gibi planların var benimle doğruyu söyle " dedim korkuyormuş gibi . Ece de " Önce seni kaçıracağım , sonra böbreklerini alıp geri koyacağım yerine " dedi . Yüzünü şekilden şekilde sokuyor , korkunç olmaya çalışırken bile tatlı oluyordu .

" Niye geri koyuyorsun be " dedim . O sırada yavaş yavaş bana dönüp sinsi sinsi bakıp beni gıdıklamaya başladı .

" Çünkü ben sana kıyamam ki " dedi . Bende boş dururmuyum onu gıdıklamaya başladım . İkimizinde bir süreden sonra gülmekten nefesi kesilmişti . Kendimizi koltuklara atıp dinlenmeye basladik . Oda da sadece nefes alış verişlerimiz yankılanıyordu.

MÜHÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin