2.BÖLÜM

824 236 67
                                    







Ve kitabın sonu şöyle biter:
" Birinde kül olduysan , başkasını ısıtamazsın..."

Alarmımın o iğrenç sesiyle uyandım. Daha doğrusu tabi ki tek bir alarmla uyanamadım. En son 4. alarm da çalınca uykum yeni yeni kaçmaya başlamıştı. Biraz doğruldum ve karşımdaki tozlu aynaya baktım. Saçlarım baya dağılmıştı.
Gözlerimdeki rimelden kalanlar akmıştı. Daha fazla bu görüntüye katlanamadım ve kalkıp banyoya geçip soğuk bir duş almaya tercih ettim bu sefer.



Duştan hemen sonra kıyafetlerimi giymeye başladım. Bugün hava biraz serindi sanırım. Bu yüzden eteğin altına diz altı çorap giydim. Üstümede siyah bir tsort ve siyah bir hırka giydim. Hemen sonra aynanın karşısına geçip saçlarımı taramaya başladım. Güzeldi saçlarım aslında. Belkide beğendiğim sayılı şeylerdendi kendimde. Dağınık bir şekilde örmeye başladım saçlarımı. O da örer miydi belki bir gün? O kızın saçlarına dokunmuştu. O elleri yine de özleyebilir miydim ? Ya da şöyle söylemeliyim hiç tutmadığım ellerini özlemekte neyin nesiydi? Sabah sabah düşünerek mesaiye başlamak istemedim ilk defa. Dolabın içine tıkıştırdığım eldivenlerden siyah düz olanı seçtim. Eldivenleri giymeden önce elimdeki şeyleri inceledim. Kimseye soramazdım neden bunlar oluştu diye. Beni bir ucube sanabilirlerdi. Üzerinde durmak istemedim. Aynı şeyler kafamda kutu kutu pense oynuyormuşçasına dönüp duruyordu.

Ayakkabılarımıda ayağıma giydikten sonra çantamı da alıp kapıyı açtım. Hava biraz soğuktu gerçekten. Severdim ben soğuğu çoğu insana inat. Üşümekten düşünemezdim belkide. Okula bu sabah yürüme gitmeye karar vermiştim, dün gördüklerimden sonra. Kapıyı güzelce kitleyip yavaş yavaş yürümeye başladım. Daha vaktim vardı nasıl olsa.



Okula geldiğimde zil çalmıştı. Hemen sınıfı bulup Ece'nin yanına oturdum. Hoca gelmemişti daham
"Günaydın" dedi Ece. Ben o sırada Araf ' ı arıyordum.Kokusu gelmeyince bir de gözlerimle kontrol etmek istemiştim ve sonuç yoktu. Ece'yi daha fazla bekletmeden "Günaydın" dedim bende ve hoca içeriye girdi. Birbirimize son kez gülümsedik ve derse odaklandık.





Tüm gün yoktu. Meraktan kafayı yemek üzereydim. Nerdeydi bu çocuk? Sürekli bacağımı, kolumu yokluyordum. Görünürde bir çizik bir yara yoktu. Demek ki fiziksel açıdan iyiydi. Belkide sadece kız meselesidir. Bunu düşünmek istemediğim için düşünmemiştim. Bu da bir ihtimaldi tabi. Onu her gün gözetleyemezdim eskisi gibi. Yanına her gelen kızı tehdit edemezdim. O zamanlar çocukluk bahanesine sığına bilirdim. Şimdi o ne çocuktu ne de benim oyuncağımdı. Son dersi de böyle bitirdim işte.

Zil çalınca Ece "Bugün hiçbir şey yemedin, eve gidip hemen yemek yiyorsun" dedi. Bir yandan elime numarasını yazıyordu.

"Ve yedim diye beni arıyorsun anlaştık mı" dedi. Ben yalan söylemek istemiyordum biliyordum onun kokusu olmadan yediklerimi çıkaracağımı. Sadece başımı salladım. Beni öpüp koşarak çıktı sınıftan. Bende çantamı toparlayıp çıktım sınıftan. Önce bir kütüphaneye uğrayacaktım. Ekrem Paşa'ya. Yetimhanede bize kitap rehberdir, kitap dosttur, kitap sırdaştır diyip kitabı bana sevdirdiği için minnettardım ona. Kitap sevgisini o vermişti bana. Bir tek kitaplarım biliyordu Araf'ı, birde Ekrem Paşa. Kitaplarıma anlatıyordum ya onu, işte bir gün sesli sesli ağlaya ağlaya odamda onu haykırıyordum

"Neden benimle hiç oyun oynamıyor, onu çok sevdiğim için mi? Zaten büyüyünce sevmiyeceğim seni Araf Kolhan ... " gibi daha bir sürü cümlemi bana yeni kitaplar getirirken duymuş, hemen yanıma gelip beni kucağına alıp saatlerce benimle ağlamıştı. Anlamıştı sanırım bu halde olacağımı. Daha fazla yolda dikilmeden kütüphaneye gitmek için taksi çağırdım.




Hafiften yağmur çiseliyordu. Taksiden indikten sonra kütüphaneye doğru koştum. İçeriye girdim. Nasıl da sıcacıktı. Hemen Ekrem Paşayı aradım, kitapların tozlarını alıp düzenliyordu. Vakit kaybetmeden hemen yanına gittim. Beni görür görmez ayağa kalktı ve kucakladı beni.

"Nasılsın Ekrem paşam" dedim. Yaşlanmıştı. Yorulmuştu. Anlayabiliyordum.

"İyiyim Gecelerin en soğuğu" dedi.
"Ee hadi bende işin ucundan tutuyım da çabuk bitsin" dedim.

"Zahmet etme karanlık kız, ben halledip gelirim yanına" dedi. Yok artık o iş yapıcak ben oturacağım. Hemen toz bezlerinden birini alıp kararımın netliğini belli ettim.

Zaman çok hızlı geçiyordu kitapların yanında. Hepsini özenle sildim. Dikkatlice yerleştirdim. Bir ara bir kitap çok ilgimi çekti. Kitaba bakmak için izin almalıydım.Ekrem Paşa'ya döndüğümde başını sallamakla yetindi. Kitabın kapağını açar açmaz şu sözlerle karşılaştım:

"Bu hikayenin sonunda küçücük bir kadın beni çok büyük sevdi diyeceksin unutma. " Diyecek miydi acaba?

Cevabını biliyordum sanırım. Yine gözlerim dolmuştu. Kitabı aldığım yere koyup işime devam ettim hiçbir şey belli etmeden.

Kitapların arasında dalıp gitmiştim.Saat baya geç olmalıydı.

"Ekrem Paşa ben bitirdim. Çok teşekkür ederim. Görüşürüz" dedim ve çıkmak için hazırlanmaya başladım, baya geç olmuştu gerçektende. Ekrem Paşa beni gelip yolculadı . Bir taksi çağırdık. Taksi gelene kadarda yeni okulumdan ve derslerimden bahsettik.

Taksi gelince el sallayıp bindim taksiye. Eve az bir mesafe kala sağanak bir yağmur başladı. Azını sevmezdim yağmurun. Çok olmalıydı şuan ki gibi. Taksiye durmasını söyledim ve ücreti ödeyip indim. Biraz ıssızdı sokak. Bundan faydalanıp şarkı söyleyip dans etmeye başladım. Deli gibiydim. Sırılsıklam olmuştum. Sesim kısılıyordu bağırmaktan. Ben sokakları ilerledikçe acıkıyordum. Ihlamur kokusu geliyordu burnuma. Etrafa bakındım. Nefes nefeseydim.

O mu buradaydı? Etrafta ıhlamur ağacı da yoktu. Olsa ne farkederdi ki?

Onun kokusu ağaçta bile yoktu. Her yer karanlıktı. Sokak lambasının altında bir tek ben vardım birde onun olduğuna emin olduğum o koku. İyi alışmıştım yemek yemeye. Daha fazla duramadım yağmurun altında.

Hemen eve girip üstümü değiştirip, bir şeyler hazırladım yiyecek. Neden izlemişti beni? Tabi ki deliriyim diye.

Yorulmuştum artık . Ruhumdaki morlukların sayısı yüzü, bini geçmişti.Yağan yağmurun sayısı kadardılar. Yağmur darılmıyordu üstüne basmana, benim içimde canlı kalan tek tarafım darılıyordu bana.Gözlerinden ciğerine kadar kırgındı. Sanırım çok yıpranmıştık.

Bulaşıkları makineye koyduktan sonra odama çıktım . Yatağıma girdim. Simdi annem olsaydı yanımda , geçecek kızım deseydi geçmiyecek olsa bile. Saçlarıma dokunsaydı. Öpseydi kocaman. Bana ninni söyleseydi. Uyumadığımı görünce masal anlatsaydı. Ya da vazgeçtim hiçbir şey yapmasaydı sadece şu koltukta otursaydı . Konuşmasaydı da olurdu, kızmazdım. Sadece olsaydı işte.
Yine zehirimi akıtıyordum yastığıma. İçimde kaç günlük zehir kalmıştı aceba? Şimdiye kadar kuruması gerekmez miydi? Sanki ben döktükçe yenisi geliyordu. Alışmıştım acıya ne de olsam

Bu gece ikisinide istemiyordum rüyalarımda.

Duydunuz mu beni bayım? İstemiyorum bu gece seni rüyalarımda. Ne baş rolde, ne de başka bir rolde.

Peki sen duydunmu beni anne? Seni de istemiyorum. Ne saçımı okşarken, ne de beni öperken.

Bu gece rüya felan yok. O küçük beynime sesleniyorum. Bu gece sadece gece.

MÜHÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin