17.BÖLÜM

397 89 17
                                    





Babam için buraya bir not bırakıyorum.

"16 Şubat Saat 11.00 / kaybettik sonrası puslu. Elimdeki tüm siyah defterlerime seni karaladım. Öylesine kazıdım ki kendime bile hayret ettim. Her hareketinle her mimiğinle sol taraftasın. Varsın 60 yılım varsın 2 yılım olsun. Orda tam olduğun yer de bekle. Ölen arkadaşına kavuştun ya bizi de unutma. Babam, ayakları elleri tozlu ayakkabbısı eski babam. Çakmağın bende. Son sigaranda annemde. Keşke demeyeceğim çünkü sen keşkelerin adamı olmadın hiç. O küçük ömrüne bizim sevgimizi sığdırdığın için sana minnettarız. Yakışıklı babam ruhun cennetle buluşsun"


- Kaldı çocukluğum sende-



"Yüreğine Sor beni, başka yerde arama. İnan ordayım en kuytuda..."


"Bu masalda mutsuzlar var, yalnız kaldı prens ve prenses"




-Vur durma vur yüreğim vur -



Depodan kucağında Geceyle beraber çıktı Kolhan. Kızın saçlarının canlı görüntüsünden eser yoktu şimdi. İçerde ne olduğunu kimse bilmiyordu. Buğra yaşıyordu. Fakat Gece öylesine kötü görünüyordu ki ...

Araf bir anda kucağında ki küçük bedenin sahibine baktı tekrar. Siyahtan ses çıkmıyordu. Kafa tutmuyordu Araf'a. Ya da kalbi Araf'ın yanında olduğu gibi istekle atmıyordu. Ölü gibiydi soğuktu, bedeni neredeyse buz tutmak üzereydi.

Ece ise çığlık atıp duruyordu. Arkadaşı hiç iyi durumda değildi, ikizininde kötü olduğunu biliyordu.

Onu koruyamamıştı Araf. Zarar görmüştü. Ellerinin içi  yara bere dolmuş, bir kaç yerinde yanık izleri oluşmuştu.

"Bunu yapanları bana bulacaksınız. Bulamazsanız da siktirin gidin, çıkmayın karşıma"

Öfkeli adımlarla kucağındaki kızı arabaya yerleştirip gaza bastı.







Uyanmak için her seferinde büyük bir savaş verip kaybetmiştim saatlerdir. Her seferinde biraz daha gömülmüştüm uykuya. Şimdi ise gözlerimi açabilmiştim. Yeni evimizdeydim.

Kolumda serum vardı. En son olanlar aklıma bir anda hücum etmişti. Buğra ölmemişti. Nedeni, nasılı önemli değildi. O yaşıyordu peki ya ben?

Bana ne olmuştu? En son alevler dört bir yanımı sarmışken onun güvenli kollarında oluşumu hatırlıyordum. Daha sonrası ise binlerce kabustan daha da öteye gitmemişti.

Bu sırada karşımdaki tekli koltuktan burnuma dolan ıhlamuru daha fazla erteleyemedim. Burada olmalıydı. Peki ben kaç saattir uyuyordum acaba?

Bir şeyler öğrenmek için ayaklanıp serumu sertçe çıkardığımda ince bir sızı süzüldü.

Tam ayağa kalkmışken kapı açıldı.

O benim Grim olamazdı değil mi?

Gözlerinin altı kırmızının elli tonu olmuştu. Belki biraz da mor...

Bir kaç adımda karşıma dikildi. Benim için endişelenmiş olabilir miydi?

Endişelenmişti,sonuçta onlar için güç demektim. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Böyle düşünmek zorundaydım, tek bir hayal kırıklığına dahi maruz bırakamazdım kendimi. Doğrusu buydu. En zararsızı.

Bu sırada onda bir hasar olmamasına seviniyordum bir yandan da. Bendekiler önemli değildi, onun yanında.

Ervayı öptü

MÜHÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin