3.7

670 63 32
                                    

"Eee dersler nasıl?" diyen Jin'e baygınca bir bakış atıp konuştum. Yaklaşık 1 saattir konuşuyorduk ve artık konuşcak bir konu kalmamıştı. Ve Jin -benim de 13 yaşıma kadar maruz kaldığım- o kutsal soruyu sormuştu.

"İyidir amca işte çalışıyoruz. Haftaya karne alıcaz. Takdir getirirsem bana bisiklet alacaksın değil mi?" Jin ve Suga'dan soğuk bakışlar yedim. Gerçi Suga geldiğimden beri hep böyle bakıyordu. Jin ise ona ima ettiğim 'amca' sıfatını kendine yakıtıramamış bana teyzelerin ev işi yapamayan kızlara attığı bakıştan atıyordu. Gözlerimi devirdim ve ayağa kalktım. Taehyung ile artık konuşmam lazımdı.

"Taetae gel biz içeri geçip orda abur cubur yiyelim. " dedim.

"Burda yeseydik abur cuburu. " dedi Taehyung Saf bu çocuk ya. Gözlerimi yine devirdim ve kolundan tuttum. Daha doğrusu tutmaya çalıştım. Çünkü elim Suga tarafından tutulmuştu.

Ona baktığımda bana yine o soğuk bakışlatından yolladı ve beni kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Üzerinde 'Somurtkgan ve Uzaylı'nın odası ' yazıyordu. Somurtgan tam okunmuyordu çünkü birazı yırtılmış ve çoğu yerinin de da üstü çizilmişti.

Birden odanın içine fırlatıldım. Çok kısa bir süre etrafı incelemiştim ki Suga beni kendine çevirdi. Etrafa baktığım o kısa süre boyunca buranın Suga ve Taehyung'un odası olduğunu anlamıştım . Bir ranza, bir laptop, bir tablet, bir tekli koltuk ve odanın her yerinde bulunan kıyafetler. Oda da sadece bunları görmüştüm.

Suga gözlerimin içine bakmaya başladığında yutkundum. Gözlerimi kaçırmaya çalıştığımda çenemden tutup kendine çevirdi. Şimdi klişelikten ölcektim. Hayatta en nefret ettiğim şey olan klişelerdi. Ben de şuan en büyük klişeyi yaşıyordum. Bu çok sinir bozucu! Benim şu an bu gibi düşüncelere kapılmam gerekirken neden klişelikten değilde heyecandan ölecek gibi hissediyordum. Bu hiç iyi bir şey değildi bana göre. Ben Suga'nın çenemden tutan elini indirdim ve bakışlarımı kaçırdım. Ve sonra konuştum.

"Klişe. Ben klişeleri sevmem." Dedim ve odadan çıkmak için hızlı adımlarla kapıya gittim. Çok cool bir laf söylemiştim ama şu anda tek istediğim Suga beni durdurmadan odadan çıkmaktı. Ve bu yüzden yeni oluşan karizmamı çizerek hızlı gitmem gerekiyordu. Tam kapıyı açıp hazineye ulaşmıştım ki kapı geri kapandı ve ben kendimi kapıya yaslanmış bir şekilde buldum. Suga tam gözlerime hafif kızarmış gözleriyle bakıyordu.

"Beraber klişe olmayan bir şeyler yapmaya ne dersin? " dedi ve kafasını bana yaklaştırmaya başladı. Mahmut derim. Lan bir git tüm heyecanın içine ettin. Tamam ben dövülmeden gideyim o zaman. Neyse nerde kalmıştım. Kalp atışlarım gittikçe hızlanıyordu. Kulağımın dibine gelince fısıldadı.

"Bence biz klişe değiliz. Ne senin gibi bir kız ne de benim gibi bir erkek var bu dünyada. Biz farklıyız " dudaklarını kulaklarıma biraz daha yakınlaştırdı. Sonra birden bedenimi kolları esir aldı. Boynuma değen saçları, omzumdaki başının ağırlığı ve belimdeki elleri... Hepsi heyecandan ölmem için bir sebepdi. Kendimi onun esiri gibi hissediyordum. Belimdeki ellerini çekmeden kafasını omzundan kaldırıp gözlerime baktı. Gözleri kanlanmıştı. Belimdeki elleri sıkılaştı ve beni kendisine daha çok yaklaştırdı. Kısık ve boğuk sesiyle konuştu.

"Bir daha kendine zarar vermeyeceksin" sesindeki sinir ve üzüntü belli oluyordu. Gözlerindeki o sinir ise beni kaçmam için zorluyordu resmen. O anda sırf onun o sinir dolu gözlerini ve hüzün çökmüş yüzünü görmemek için onun başını omzuma yasladım ve diğer elimi sırtına koydum. Belimdeki kolları daha da sıkılaştı. Kalbim sanki 'şimdi depolayayım seneye de çalışmam bunları kullanır' der gibi atıyordu. Çok kadar hızlı atıyordu.

Kuzen // Park ChanyeolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin