Uykusuzluktan geberiyorum... Merhaba canlar, ben kayıp! Upuzuuun, bayağı uzun bir bölümle geldim ve sizden istediğim tek şey hisleriniz, uzun bir aradan sonra Neva'nın sizin hislerinize, duygularınıza ihtiyacı var. Hepinize keyifli okumalar diliyorum, lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin!
Öpüyorum yüreklerinizden, okuyan gözlerinizi saran kirpiklerinizden...
-Ben kaçtım!-Bölüm Parçaları:
1. Daughter - Smoke
2. Cem Adrian - Bana Ne Yaptın
3. Kat Frankie - People*T E Morris-I am Gone I am Gone I am Gone öneridir, ilk şarkıdan sonra ya da önce dinlemenizi tavsiye ederim.
Otuz Birinci Bölüm ♫ ♪
Yorgundum. Yaşımın gençliğine, hayatımın doludizgin geçebilecek olmasına ve eğer istersem her renkten güzelliği kucaklayabilecek olmama rağmen yorgundum. Sadece bedenim yorgun olsaydı şayet, yatar dinlenirdim ancak bu öylesine dolu dolu bir yorgunluktu ki dinlenmeme bile imkân vermiyordu. Hislerimin yalnızca bununla kalmadığının da farkındaydım üstelik, üzerimde bir ölümün ve ölünün yükümlülüğü var gibiydi. Nefes aldıkça can yakan türden bir histi bu, nefes aldırmaması da ayrı bir durumdu elbette.
Bir elim Buğra'nın yanağında, diğeriyse saçlarındaydı. Yanaklarından süzülen yaşların kurumaya yüz tutan izlerine dokunmadan okşuyordum tenini, saçları parmaklarımın arasında dalgalanarak yine kendilerine göre bir yol buluyordu avuçlarımda. Buğra Aslan o an küçük bir çocuktu, dizimde yatıyordu. Anne deyip bağrında uyuyamadığı kadına olan özleminin acısıyla kıvranır bir haldeydi, acısı parmak uçlarıma bulaşarak tenimde dalga dalga yayılıyor ve parmak uçlarımdaki kesiklerden içeri sızıp damarlarıma, kanıma karışıyordu. Acım bulanıyordu onunkisine, sevişiyorlardı ama bu o kadar müstehcen bir olay değildi, zevk için değildi. Bana, benim hislerimi yerle bir edecek bir şeyler lazımdı; ona ise acılarını hafifletmese bile uyuşturacak biri. Ve işte tam da bu zamanda biz yan yanaydık: "yan yana" kelimesinin bitişik yazılmasını gerektirecek kadar bir arada ve birdik. Halbuki kulaklarımda kendi sesimin keskinliğini kuşanan sözlerim çınlıyordu, içimde var olup ruhumu sömüren ben susmuş o sesi dinliyordu: "Umarım sen de bir şeylerini kaybedersin ve durumumuz eşitlenmiş olur, Buğra."
Bir yanım, acımasızca beni sorumlu tutuyordu bu ölümden. Yıllardır ettiğim duaların karşılığını bulamasına isyan niteliğindeydi bu. Dizlerimde yatan çocuk, onun yüreğine çöreklenen acı, yitip giden gencecik bir kadın, bir anne... Belki eksik ve asla tam olamayacak olmasına rağmen evladını seven bir anne.
"Ona hiç doya doya sarılamamıştım," dedi bedeninin sıcaklığına karşın bir o kadar buz gibi çıkan bir ses tonuyla. Saçlarını sevmeye ara vermeyen parmaklarım kimi zaman yanağına kayıp sakal izlerine dokunarak yine saçlarına yükseliyordu. Onu sessizce dinlemeye devam ediyor, hiçbir şekilde ona müdahale etmiyordum. Sessizliğiyse çok uzun sürmeyip yine acısını gizlediği sesiyle son buldu: "İkisi de Boşnak. Evlendiklerinde babam yirmi yedi yaşındaymış ama annem on sekiz yaşında bile değilmiş tam. Ailesi istedi diye evlenmiş, evlenmek zorunda kalmış. Çok uzun bir süre de çocukları olmamış, çocuk olmayınca da babam annemi ayrı bir eve çıkarmış."
Kaşlarım çatılırken aralanan dudaklarımdan ıslık gibi bir nefes süzüldü, bir kadına bu kadar acı çektirmek niyeydi?
"Bana hamile kaldığı öğrenilmiş sonra, yine aynı eve çıkmışlar." Sonra güldü, nefesi pantolonumun kalın kumaşından geçerek tenime işliyordu; bu heyecanlandırmaktan öte gerilmeme, daha çok üzülmeme sebep oluyordu. O ve onun hisleri hastalık gibiydi benim için, öldüren, kolay bulaşan bir hastalık. "Zor bir hamilelikten sonra ben doğmuşum, daha o gün; babamın anneme ne olduğunu anlatmadan imzalattığı boşanma kâğıtlarıyla beni alıp gitmiş babam. Annemin okuma yazması yokmuş ki, cahilmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOTA ♫ ♪ (Müzikten Bedenler #1)
Roman pour AdolescentsPiyanonun seksen sekiz tuşunda gizli bir hayat, zor ve çıkmazlarla dolu. Yanlışlar, mutluluklar, gözyaşları, aşklar ve hüzün... Hayat sandığından daha acımasız, doğru bildikleri ise yalandı. Her nefeste biraz daha battı ölüme. Neydi aşk? Başlangıcı...