G İ R İ Ş

69.8K 1.2K 221
                                    

The Acid - Tumbling Lights

On sekiz yıl dokuz ay önce annemin bacaklarının arasında belirdiğimde çok çirkinmişim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

On sekiz yıl dokuz ay önce annemin bacaklarının arasında belirdiğimde çok çirkinmişim. Güzel bir bebek olduğumu derimdeki kaygan sıvıları temizleyip beni kundakladıklarında anlamışlar.

Küçücükmüşüm.

Küçük bir beden, küçük bir kafa, küçük, iki yeşil oyuk.

Çoğu bebek gibi dünyaya gelişimin ilk tepkisi ağlamak olmuş. Ama onların aksine öncesinde hiç afallamamışım; Yurdumun değiştiğini anında fark edip minik ağzımı el verdiğince açmışım ve basmışım çığlığı.

Gülmüşler.

Annem öyle söylüyor.

Huzurumu bozdukları için beslediğim müthiş öfkem annemin göğsüne yatırıldığımda anca dinmiş. Ama annem ağlamayı hiç kesmemiş. Bunu da babamdan öğrendim.

Annem beni emzirirken o sırada dört yaşında olan ağabeyim yatağa tırmanmış ve uzun uzun yüzüme bakmış. Bazen, hâlâ bakar bana öyle uzun uzun.

Şu anda, o anlardan birindeyiz. Yeşil gözlerindeki ifadeden kendisini dizginlemeye çalıştığını anlayabiliyorum. Ama ben böyleyken, o da orada öyle duruyorken, bu çok zor, değil mi?

Annem, dediğim gibi, ağlıyor. Yanı başımda bir sandalyeye oturmuş, elimi tutmuş ve ağlıyor. Artık şifalı sütüyle bütün dertlerimi bana unutturamıyor. Sanırım gözyaşlarının sebebi de bu. Gözlerinin önünde yok olup gidiyorum ve onun elinden hiçbir şey gelmiyor.

Diğer yanda renkli gözlerimizin kaynağı babam, bakışlarını ağabeyim Mirza'nın üzerine dikmiş, kollarını göğsünde kavuşturmuş, Mirza'nın ters bir şey yapması ihtimaline karşı tetikte bekliyor.

Başımı yana çevirirsem yıllar içinde ailemin bir parçası haline gelmiş, Mirza'nın çocukluk arkadaşı ve babamın gözdesi Kıvanç'ı duvara yaslanmış, gözlerini tıpkı babam gibi Mirza'nın üzerine dikmiş görebilirim.

Bense... Acımda boğuluyorum. Bilinmezliğin şirret dalgalarıyla yıkanıyor, suya batıp çıkıyor, ama asla ölmüyorum. Gözlerimi her açtığımda damar yolum açık, acil serviste yatıyor oluyorum. Aynı tabloya uyanıyorum hep. Konuşulmayanların ağırlığıyla basıklanmış bu havayı soluyorum ve gitmeyi arzuluyorum. Kolumdaki bandı söküp yataktan fırlamak, acil servisin karmaşasından çıplak ayaklarımla uzaklaşmak, nereye gittiğimi bilmeden İstanbul'un tehlikeli sokaklarında gezinmek istiyorum.

Kurtuluş istiyorum.

Gerçekte ise birkaç saatin ardından hastaneyi ailemle birlikte terk ediyoruz. Güneşin doğmasına yakın arabamızla şehrin tenha sokaklarından hızla geçerek evimize doğru yol alıyoruz. Sessizlik ağırlaşarak devam ediyor, endişeler yüzlerden okunuyor ve huzursuz bir uykunun ardından Tunç ailesi hiçbir şey olmamış gibi eksiksiz hazırlanmış kahvaltı masasında sessizliği sürdürüyor.

Dünyaya gelişimin üzerinden tamı tamına on sekiz yıl dokuz ay on üç gün geçti. Başladığım yerdeyim. Yurdumun zemini sallanıyor, müthiş öfkeliyim ve öyle bir çığlık atıyorum ki susturmak için kanıma sedatif ilaçlar enjekte etmek zorunda kalıyorlar.

Ben ise sadece kurtuluş istiyorum.

Ateşler Bulvarı Kurban Vezir (AB #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin