1 | Y A Ş A N T I

27.8K 1K 431
                                    

The Acid - Feed

The Acid - Feed

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben kimseydim.

Kalabalıktaki herhangi biri. İçinde bulunduğum zaman içinse kafedeki üç beş müşteriden biri. Cam kenarındayım tabii, gelip geçenleri izliyorum. Kimse gelip geçmediğinde, geniş caddeye bakıyor, bisiklet yoluna bakıyor, üç tip çöp konteynırını inceliyor, yüksek apartmanların havuzlu balkonlarını merdivenin basamaklarına benzetiyor, mavinin garip bir tonundaki gökyüzünün altında her şeyin ne kadar düzgün, temiz ve yerli yerinde göründüğünü düşünüp hayran oluyor, bütün bunlardan sıkıldığımda ise zamanın pek ilişemediği bir vücudun içinde, vaktinden önce ihtiyarlamış ruhumu seyre dalıp onunla muhabbet ediyorum. Bıkmadan usanmadan bir şeyler anlatıyorum. Garip düşüncelerimi dile getirip gereksiz şeylerden bahsediyorum ve hiç sıkılmıyor. İyi bir dinleyici. Hâl böyle olunca çok konuşuyorum ve filtre kahvem hep soğumuş oluyor.

Dikkatimi caddenin karşısındaki kafenin günün erken saatinde bile bu denli kalabalık oluşu çekiyor. Oranın müdavimi olmak yerine buranın müdavimi olmayı seçerek ne kadar yerinde bir karar verdiğimi bir kez daha anlıyorum. Popüler kafenin dışarıdaki masalarını sigara içen insanlar doldurmuş. İçerideki masalarını ise akıllı telefonları ellerinde, nerede olduklarını, ne yaptıklarını, kimle beraber olduklarını sosyal medyada paylaşmayı seven ya da bu bir zorunlulukmuş gibi hisseden insanlar doldurmuş.

Benim kafemde ise hep emekli insanlar var gibi. İşten, hayattan, çocuk büyütmekten, eş olmaktan emekli olmuş insanlar. Ellerinde dergi, kitap, gazete, bunlardan biriyle ve her zaman tek başlarına kapıda görünüyorlar, ondan önceki gün nereye oturdularsa yine oraya oturuyorlar, Türk kahvesi ya da çay siparişi verip okuma gözlüklerini takıyorlar ve okumaya dalıyorlar.

Çoğu gazete ve politik kitaplar okumaktan hoşlanıyor. Yalnızca pembe hırkalı, saçı, gözü, kaşı boyalı, kırklarında, tekerlekli sandalyesini sürerek içeri giren bir kadın örgü becerisiyle ilgili bir dergi karıştırıyor. Ruhuma hep diyorum, bu kadın bir gün buraya gelirken örgüsünü de yanında getirecek, diyorum. Benimle aynı fikirde mi bilmiyorum. Kadın örgüsünü getirmeye karar verdiğinde bunu görebilecek miyim, onu da bilmiyorum. Hislerimde yanılmıyorsam eğer bu kafe, caddenin karşısındaki kafeyle yarışamaz, iflas bayraklarını bir yıl içinde çeker. Ta yazın başında kapıdan içeri ilk girdiğim gün, yine cam kenarındaki bu masada oturmuşken anladım bunu. Her gün her gün gelip burada oturmayı alışkanlık edinince, bu durumu en baştan fark ettiğim için bir gün bu kafeye geldiğimde kapısı kapalı olduğunda çok üzülmeyeceğim. Birazcık üzülüp caddenin karşısındaki kafeye gideceğim ve orada somurtacağım. Sonra, kafenin kapatılmasına değil de başka bir şeye çok üzüleceğim, çok başka bir şeye, bambaşka bir şeye...

Bir müşteri daha var ki benim dışımdaki tek genç müşteri. Nadiren geliyor. Çay içiyor, gazete okuyor ve bacaklarını yayarak, ayağını dizine koyarak oturuyor. Giysileri, hali vakti yerinde birisinin giysileri ve onları üzerinde iyi taşıyor. Duruşundan yüksek bir özgüven ve kendini beğenmişlik akıyor. Mutlu değil. Kim olduğunu, ne işle meşgul olduğunu, hayatında biri olup olmadığını çok merak ediyorum.

Ateşler Bulvarı Kurban Vezir (AB #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin