Hayat hiç olmadığı kadar yoruyormuş insanı. En yakın sandığın kişiler en uzak olabiliyormuş birden bire. İki kelime yetiyor kalbi binlerce parçaya bölmeye. Arkadaşım dediklerin bile gidiyor yeri geldi mi senden birer birer ve gün geliyor kendini kocaman bir çukurun içinde yalnız bulabiliyor insan. Atalarımız derdi hep "insanoğlu çiğ süt emmiş" diye. Yadırgamıyorum da artık bu sözleri. Yalnızlık bazen huzur veriyor insana ama o yalnızlık süreklilik haline geldiğinde, dört duvar arasında beynini parçalarcasına çınlatıyor kulağını. O dört duvar, kocaman bir hayatın en büyük lekesi olarak taht kuruyor kalbe.
O gitti gideli yalnızım. Hayır, anlamıyorum da... O olmadan önce ne kadar mutlu bir insandım. O varken daha da mutluydum. O yokken hayatımda ne değişti? Bir insan, bu kadar derin bir yalnızlığa neden iter ki birisini? Gerçekten sevda mı bu dedikleri yoksa düzmece, sıradan bir hayat hikayesi mi? Renk kaybından ölüyorum... Baktığım her yer kapkara. Körebe oynuyoruz sanki aşkla, bir türlü yaklaşamıyorum varlığına. Oysa ağlayanların ilacıydı benim gülüşlerim.
Zaman aşımına uğramış hayallerimle dolu zihnim. Kendimi kendime anlatacak dermanım yokken, nasıl gelir bir başkası varlığıma? Sözlerden oluşan kurşunlarla dolu beynim ve bunlar yârimin en acı sözleri. Bir çığlık atıyorum sonra ve fark ediyorum ki bunu sadece ben duyuyorum. Bir insan hayallerinden öldürülebilir mi?
En son bir rüya ile savaşıyorum, uyurken terler içinde yatağımda. Hayallerim bu kadar senlerle doluyken, gittiğine inanmamı nasıl beklersin benden? Dört duvar gibi ismin, dört harf. Hep dörtlerle savaşmak zorunda mıyım ben? Gittin... Ve ben o zaman anladım ki bir insan öldürülebiliyormuş hayallerinden. Bedenen sağlıklı ama ruhu kefene sarılı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KELİME
PoetryGüldü... Gülüşü bile canımı acıtmaya başlamıştı. İşte o zaman anladım her gülümsemenin mutluluk vermediğini.