Lise çağında daha yeni yeni oturan kişiliği, yaşıtlarına göre olgun duruşuyla ve güzelliğiyle onu tanıyan herkesin hayran kaldığı birisiydi Nisa. Tabi hâl böyle olunca peşinde koşan erkek çok oluyor ama kimseyle öyle samimi olmuyordu. Üç kız çocuğu olan orta halli bir ailenin ortanca kızıydı. Derslerinde gayet başarılı, zeki, hocaları tarafından sevilen ve asla silik olmayan birisiydi.
Nisa ile aynı sınıfta okuyan Ulaş, ilk gördüğü andan beri aşıktı Nisa'ya. Sessiz, içine kapanık, ailevi durumu pek iyi olmayan birisiydi. Derslerinde pek başarılı sayılmazdı çünkü okuldan sonra çalışıp eve para götürmek tek derdiydi. Derslerde ara sıra şiirler yazar, en arka sırada tek başına oturur kimseyle pek sohbet etmezdi. Nisa'nın okula gelmediği günlerde sıraya yatıp uyumayı tercih ederdi.
Birgün edebiyat hocası liseler arası şiir yarışması olacağını ve şiir yazmak isteyen öğrencilerin kendisiyle iletişime geçmesini istedi. Birinciye güzel bir para ödülü vardı ve Ulaş bu fırsatı kaçırmak istemedi. Hocasının yanına gidip ismini yazdırdı. Bu yarışmayı kazanırsa biraz da olsa rahatlayacaktı. Okuldan sonra yine işine gitti. İşten çıkıp eve geçtiğinde şiirini yazmaya koyuldu hemen. Birgün sonra hocasına şiirini verdi. Gelen şiirler üzerinde değerlendirme yapılacak ve hangisi seçilirse okulu o şiiri yazan kişi temsil edecekti. Yaklaşık iki hafta sonra şiir seçildi... Seçilen şiir Ulaş'ın şiiri olmuştu. Okulu şiiriyle birlikte kendisi temsil edecekti. Mutluluğu gözlerinden okunuyor, sevinçten havalara uçuyordu. Şiiri okuması yönünde provalar yapıldı, hocaları yardım etti. En çok da edebiyat hocası... "Nasıl öderim hakkını" diye düşünmekten hiç alıkoyamadı kendini. Yarışmaya az bir süre kalmıştı ve şiiri okulun önünde okumasını, heyecan yapıp yapmadığını kontrol etmek istediklerini ilettiler hocaları. Kürsüde ismi okudundu, mikrofonu aldı eline ve okumaya başladı şiirini.
Nida etmiş ruhum, alnım secdede.
Gönül esir düşmüş kulun eline.
İki kuru söze olmuş divane.
Aşk yoluna düşmüş gönlüm.
İki elinin arasındadır.İltifata gerek duymaz ruhun.
Yüreğim gözlerinin yeşiline vurgun.
Gönlüme girip orayı da soydun.
Aşk yoluna düşmüş gönlüm.
İki dudağının arasındadır.Sevda kanatlı kuş durmaz yerinde.
Gel şu garibin yüreğini zengin eyle.
Vazgeçmem yardan ecel kapıma gelse. Aşk yoluna düşmüş gönlüm.
İki mısranın arasındadır.Adını diyemem kimse duymasın.
Saklarım seni büyün bozulmasın.
Güzelliğin edebiyen kalsın.
Aşk yoluna düşmüş gönlüm.
Bu şiirin içinde saklıdır."Şiir bittiğinde büyük bir alkış aldı. O kadar kalabalığın arasından Nisa'yı buldu, gözlerinin içine baktı. Mikrofonu bırakıp yerine geçti. Artık her şeye hazırdı Ulaş ve o gün aşkını söyleme kararı aldı. Tek eksik biraz cesaretti... Şiir yarışması geldi geçti, okul bitmek üzereydi. Tabi yarışmada birinci olmuştu ve okulda çevresi çok genişlemişti. Kız arkadaşları çoğaldı, ona sevdalananlar oldu. Ama gönlü Nisa'dan başkasını görmüyordu ve bunu söyleme zamanı da gelmişti. Bir gün sonra kantinde yemek yerken yakaladı Nisa'yı ve geçti karşısına oturdu. "Bir şey konuşmamız lazım Nisa, söylemek istediğim şeyler var" dedi gözlerinin içine içine bakarak. Bunca yıl yapamadığı için hiç ayırmadı gözlerini Nisa'dan.
"Tabi Ulaş konuşalım, seni dinliyorum" dedi.
"Seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum seni Nisa. Oturuşuna, yürüyüşüne, gülüşüne, gözlerine... Biliyorum, belki bu dünyanın insanı değiliz biz, belki yanına da yakışmam zaten öyle yakışıklı da değilim ama seni en çok ben severim. Karşılık vermesen de olur ben seni karşılıksız da severim."
Lokması boğazına takıldı Nisa'nın öksürmeye başladı. Hemen masanın üstünde ki çayından bir yudum aldı. Biraz dinlendikten sonra;
"Ben, ben seni arkadaşım olarak görüyorum Ulaş. Kusura bakma ben o gözle hiç bakmadım sana" dedi biraz mahçup bir şekilde. Ulaş kalktı masadan sessizce uzaklaştı yanından.
Liseyi bitirmişlerdi iyi kötü de karşılıksız aşkı içinde kaldı Ulaş'ın. Nisa Kütahya Dumlupınar Üniversitesini kazandı ve ayrıldı memleketinden. Ulaş ise liseyi bitirip hemen bir işe girdi. Bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi vardı, yük olmak istemedi kimseye. Yaşı geldiğinde askere gitti, geldi yine aynı yerinde çalışmaya devam etti. Ama artık öyle sıradan şiirler yazmıyordu. Askerde bol bol şiirler yazıp kitap çıkarmaya karar verdi. Aylar sonra büyük uğraş verdiği kitabı bitirmişti ve yayınevi yolunu tuttu. İlk gittiği yayınevine şiirlerini bıraktı. Bir hafta sonra telefondan arayarak görüşmeye çağırdılar. Hemen işinden izin alıp bir gün sonra yayınevinin yolunu tuttu. Kapıyı çalıp içeri girdi ve "ben şiir bırakmıştım, dün görüşmeye çağırdınız" dedi utangaç bir halde.
"Ulaş Bey, biz yayınevi olarak verdiğiniz şiirleri inceledik. Şiirleriniz çok beğenildi ve kitabınızın basılmasına karar verildi."
Geri kalan hiçbir şeyi duymak dahi istemiyordu. Mutluluktan sağır olmuştu sanki, karşısında konuşan kişi umurunda bile değildi. Biraz dışarı çıkıp kafasını dinlendirdikten sonra tekrar içeri girdi. O gün her şey konuşuldu ve kitabın yayın tarihi belirlendi.
Yaklaşık üç ay geçti kitabın yayın tarihinin üstünden. Çok tutulmuştu kitabı beklediğinden fazla sattı. İmza günleri, şiir dinletileri derken geçiyordu zaman. Bir şiir dinletisi için de Kütahya'ya gidecekti. O gün geldi Kütahya'ya vardı, sahne arkasında hazırlık yapıyordu. Birisi geldi elinde sevgilisi.
"Merhaba, girebilir miyiz?" dedi nazikçe. Arkası dönüktü Ulaş'ın ve "tabii, buyrun" dedi.
Arkasına döndü ve gördüğü karşısında dondu kaldı. Nisa sevgilisiyle gelmiş, dikilmişti karşısına. Geçti masasına oturdu ve elinde ki kitabı masanın üstüne koydu.
"Beni tanıdın mı?" diye sordu Nisa.
"Yok çıkaramadım" dedi hemen ardından Ulaş. Sinirlenmişti Nisa ve ses tonuna yansıdı bu.
"Nasıl tanımazsın beni. Lisede uğruna şiirler yazdığın ve şimdi şair olmanı sağlayan kadınım ben" dedi. Ne kadar da küstahça bir konuşma oldu bu... "Çok değişmiş Nisa hiç böyle değildi. O aşık olduğum kişi gitmiş" dedi içinden. Hemen kitabı aldı eline rastgele bir sayfa açtı. Ve son kez bakıp Nisa'nın yüzüne şunları söyledi.
"Marifet sende olsaydı o elini tuttuğunda şair olurdu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KELİME
PoetryGüldü... Gülüşü bile canımı acıtmaya başlamıştı. İşte o zaman anladım her gülümsemenin mutluluk vermediğini.