Bir demet papatya aldı çiçekçiden Efe. Belli ki yine sevdiğinin yanına gidecekti. Ne zaman yanına gitse papatyasını alır öyle giderdi. Çok severdi aşık olduğu kadın papatyayı ve papatya ölümü simgelerdi. İş çıkışı gidiyordu sevdiğinin yanına üstünde lacivert takım elbise, parlayan kemeri, bordo kravat ve uzun siyah kabanı vardı. Yanından geçen onlarca insana bakmadan, yüzü yerde, çehresi asıktı. Bir bankada satış danışmanı olarak çalışıyordu. Aldığı maaş dışında kazandığı primlerine dokunmaz, kıyafet, ayakkabı ve bot alır, onları da doğu da yardıma muhtaç çocuklara gönderirdi. Doğuda okuduğu için çok zorluk çekmişti ve bu yüzden yardıma ihtiyacı olan çocuklara yardım gönderirdi. Zaten bu sayede tanışmıştı Öyküyle.
Bir gün işlek bir caddede yürüme engeli olan birisini gördü. Tekerlekli sandelye de klarnet çalışıyordu. Çok hoşuna gitmişti Efe'nin bir köşede dinliyordu. Bir kız yanaştı, kutuya bir kaç bozuk para bıraktı, boynuna bir şal doladı o klarnet çalan gencin. Paradan çok ona sevinmişti sanki genç gözleri güldü bir an. Belki de ilk defa kendisini düşünen birisini gördü orada, belki de paradan çok ilgiye ihtiyacı vardı. "İşte asıl merhamet bu" dedi içinden Efe. Sonra aklına bir fikir geldi birden, hızlı adımlarla kızın yanına gitti. Geçti karşısına ve
"pardon, bir şey söyleyebilir miyim?" dedi nazikçe. Şaşırmıştı Öykü, hiç beklemiyordu böyle bir şey. Saçını kulağının arkasına sıkıştırdı."Tabii" diyebildi sadece.
"Doğuda yardıma ihtiyacı olan çocuklara yardım etmek ister misin?" diye sordu. Can alıcı yerine dokunmuştu, biraz düşündü ve çantasından cüzdanını çıkardı. Hemen lafa girdi Efe;
"yok para istemiyorum ben. Kitap, kıyafet, ayakkabı falan gönderirseniz daha çok yardım etmiş olursunuz" dedi.
İyice şaşırmıştı Öykü. Karşısında para istemeyen yardımsever birisi vardı. Bir yandan hoşuna gitmişti bu hayırsever kişi.
"Peki, nasıl ulaştıracağım sana bunları?" diye sordu kaşları çatmış bir vaziyette. Hemen ceketin iç cebinden küçük not defteri ve kalem çıkardı. Numarasını yazıp Öykü'ye verdi. "Eğer yardım etmek isterseniz bu numaradan bana ulaşabilirsiniz" dedi hafif tebessüm ederek.
Güzel bir taktikti tanışmak için. Amacına da ulaşmıştı. Bir kaç gün sonra buluştular. Kanı kaynamıştı ikisininde birbirine... Uzun zaman sonra sevgili oldular. İyi kötü bir birliktelik geçirdiler. Beraber ağladılar, beraber güldüler. Merhametleri dahi ortaktı... Soğuk bir kış günü yılın son günleriydi. Arabayla bir yere yetişmeye çalışıyordu, hızlı kullanıyordu arabayı Öykü. O hızla giderken yanlış yola girmek üzereydi, o yola girmemek için direksiyonu kırdı... Arabanın kontrolünü kaybedip duvara çarptı. Neredeyse son sürat hızla çarpmıştı ve arabanın ön tarafı neredeyse yok olmuştu. Oracıkta can verdi Öykü ve Efe'nin acı dolu yılları böyle başlamış oldu. Ve en acı olanı da hastanede tanınmayacak haldeki sevgilisine bakmak oldu son kez.
Geçti mezar taşının karşısına, elinde ki papatyaları toprağa koydu. Öykü tam beş yıl önce bugün vefat etmişti. Mezartaşında ki ismine bakarak konuşmaya başladı.
"Bugün sensizliğin beşinci yılı sevgilim. Tam beş yıldır yanına açtığım bu çukurda yatmak için, sana kavuşmak için bekledim. Niye susuyorsun? Bence en güzel ölüler konuşuyor biliyor musun? Arada bir rüyama giriyorsun da mutlu oluyorum. Aldığın kazağı çıkarıyorum ara sıra sandıktan. Parfümün yıllardır da bitmedi inanır mısın? Öyle kolay değil anlatacaklarım... 'SEN' der susarım hep. Tam beş yıldır bizli hayaller bile kuramaz oldum sevgilim. Senden sonra kimsem kalmadı hayatta annemden başka. Annem de olmasa sırtımı sıvazlayan olmayacak vallahi. En yakın dediklerim bile el çektiler benden. Sen gitmişsin onlar gitse çok mu? Neyse ben gideyim artık annem merak etmesin. Bir dahaki gelişim inşallah ebedi olur diye diye gittim hep yanından. Yine de 'inşallah yanında yatmaya gelirim' diyerek gideyim yanından. "
Bir öpücük kondurdu mezar taşına, biraz daha okşadı toprağını. Hep son kez yapar gibi... Ellerini cebine sıkıştırıp ayrıldı yanından sessizce. Eve geldiğinde annesi anlamıştı nerden geldiğini, sesini çıkarmadı. Odasına çekilip dinlenmek istiyordu sadece. Giderken "olur da bir gün ölürsem ağlama ardımdan anne, yazdığım şiirlerle uğurla beni" dedi ve odasına çıktı. Son şiirini yazıp uykuya daldı.
"Ne kadar da zormuş toprak olmak. Topraktan geleni tekrar toprağa uğurlamak.
Toprağına ektiğim güllerle yaşat beni, anne!
Uğruna döktüğüm şiirlerle.
Ağlama ardımdan yoksa cayır cayır yanarım anne.Ölümden öte bir köy yok nasıl olsa.
Ölüm ruhun inceliğinde gizli değil mi zaten?
Korkmuyorum anne!
Ölümden korkacak kadar aciz değilim ben.
Ölüm en sevdiğim türkü oldu dilimde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KELİME
PoesiaGüldü... Gülüşü bile canımı acıtmaya başlamıştı. İşte o zaman anladım her gülümsemenin mutluluk vermediğini.