OLMAZSA OLMAZIM

47 5 10
                                    

Karadeniz Teknik Üniversitesinin edebiyat bölümünde okuyordu Alp. Son senesine merdiven dayamıştı. Alttan iki tane dersi vardı ve ikisi de ikinci sınıftan kalmaydı. Aslen Giresunluydu, çok kitap okur, kütüphane de ün kazanmış bir de kemençe çalarak çevresini hep geniş tutmuş. Yazları bazen sokakta çalıp harçlığını çıkarır, bazen de kafasını dinlemek için arkadaşlarıyla beraber Uzungöl'e gider orada çalardı. Ateş yakıp, ateşin başında hep beraber şarkı söylerler, içip eğlenirlerdi. Tam da böyle bir akşamda tanıştı Duru ile. Ateşin etrafında çember kurup tam karşısına geçti. Ateşin ışığıyla öyle güzel geliyordu ki Duru'dan almıyordu gözlerini. İşte en kısa geceydi o sanki su gibi gelip geçti. Daha öncede görüyordu aslında ama hiç bu kadar dikkatli bakmamıştı.

Duru ikinci sınıftaydı daha. Alp onu alttan dersine girerken görüyordu ama dikkat etmiyordu. Çünkü sınıftaki Duru ile oradaki Duru arasında çok fark vardı. Sınıfa gözlüklü, saçları toplu, fazla süslenmeden gelir en öne oturup sürekli dersi dinlerdi. Oysa o gün gözlüğü yoktu ve saçları dağınıktı. Ne kadar da güzeldi... Şaşırmıştı Alp, yine de sohbet etmek istedi. Yanına gidip derslerle arasını sordu ilk önce. Eksik olan bir şey varsa yardımcı olabileceğini söyledi. Kütüphanede olduğunu, orada bulabileceğini de ekledi. Olumlu cevap aldı hep bundan da cesaret bulup

"Bizim sürekli Uzungöl de ortamımız oluyor. Fırsat bulabilirsen seni de görmek isterim aramızda" dedi tebessüm ederek ve yine tebessümle aldı cevabını.

"Gelmeye çalışırım, çok sevdim ortamınızı" dedi.

Bu konuşmanın üstünden yaklaşık iki ay geçti. Birbirleriyle daha çok sohbet edip daha samimi oldular. Duru artık eskisi gibi değildi. Okula süslenip gider, hele Alp ile aynı dersin olduğu günler ayrı bir güzellik katardı kendisine. Alp'i gördüğü zaman bile kalbi çıkacak gibi olurdu yerinden. Ne ara böyle olduğunu anlayamadan tutulmuştu Alp'e ama Alp'in bundan haberi bile yoktu. Arkadaşı gibi davranıyordu Duru'ya, sevmediğini biliyordu ama yine de engel olamıyordu içinde ki sevda fırtınasına. Bir akşam yine Uzungöl'e gidip eğleneceklerdi. Duru da eşlik etti ve hep beraber gittiler. Ateş yakıldı, kemençe günyüzüne çıktı, şarkılar türküler hep bir ağızdaş eşlik etmeler. Çok eğleniyorlardı... Alp müzik çalmayı bıraktı ve;

"şimdi herkes sussun ve beni dinlesin" dedi. Kemençesini eline alıp çalmaya başladı. Herkes şarkı söylemesini bekleyip sustu, o ise Duru'nun gözlerine baktı...

"Bir nefes gibisin benim hayatımda.
Olmazsa olmazımsın...
Oluruna bırakmıyorum seni, olmadığım zaman azrailim sensin.
O yüzden her şeyimsin benim.
Düşlerimin en tatlı yerinde, her zaman gözlerimin önündesin.
Ruhumun yarabandısın sen.
Gülmenin anlamı sensin.
Mutlu olmak senin adına bahşedilmiş bir ayrıcalık benim için.

Bir hayatsın sen.
İçine girip çılgınca eğlendiğim.
Sebepsiz yere güldüğüm.
Seni düşünce yüzüme renk veren birisisin.
Düşüncelerim, iç çekişlerim, hayallerimsin benim.
Umudumsun, geleceğimsin.
Yalnızlığıma son veren sensin.
Alfabemsin benim, şiirlerimsin.
İki yakamı ilikleyen düğmesin.
Utancım, sevincim, kokumsun benim.
İki gözüm, kulağım, burnum, kalbimsin benim.
Kısaca yaşamımsın.
Nefesim, aşım, suyumsun benim.
Sevgisin, aşksın, her şeyimsin benim...

Seni seviyorum Duru, ömürlük ellerimi tutup, yanımda olur musun?"

Duru bu sözleri duyunca çok utandı. Yüzü ala çaldı, gözlerini yere indirdi. Herkes Duru'ya bakıyordu... Ayağa kalktı sonra Alp'in yanına gitti. Ellerini tuttu, gözlerine baktı.

"Ellerimi kilitleyip ellerine bir ömür yaşlanmak isterim seninle. Bir ömür çekebilir misin beni?" dedi ve gülümsedi. Zaten hoşlanıyordu, bu inceliğe hayır diyemedi. O akşam aşk türküleri döktüler hep beraber, bir başka geldi kemençe sesi. Büyük bir aşkın ilk adımları o akşam atıldı. Okulları bitince de ayrılmadılar. Alp, Duru'yu bekledi o şehirde. İşe girip çalıştı, okuldan sonra da çok beklemeden evlendiler. Trabzon'a yerleşmeye karar verdiler. Onları birleştiren şehirden ayrılmak istemediler, kalplerini bir edip ömür boyu yan yana yaşadılar. İki ömrü birleştirip tek bedenle yaşlandılar. Bir aşk ancak bu kadar ölümsüz olabilirdi, ölümsüzlüğe birlikte, el ele, birbirlerini hiç bırakmadan yürüdüler.

İKİ KELİMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin