Söylenilen sözlerin hiçbirisini duymadı. Mutfağa gidip bıçak aldı eline. Serhat'a yumruk ata ata odaya götürdü. Üstünü giyinmeye çalışan Zeren'e çıkarmasını söyledi. Bir fotoğraflarını çekip hiçbir şey söylemeden ayrıldı oradan. Ne olacaktı şimdi? Ne yapacaktı? Annesine gidip çocuğunu aldı, eve geçti. Onunla ilgilenip atabilirdi ancak bütün bu olanları zihninden. Ne yaptıysa olmadı, o an çıkmadı aklından. Çocuğunu komşusuna bıraktı. Ardından meyhaneye gidip iki duble içip sakinleşmeye çalıştı. Ne yaparsa yapsın sönmeyecekti yüreğinde ki bu köz. Akşam oldu Zeren eve geldi. İçeri girdi, kocasının yanına geçip oturdu. Başı önde bir şey söylemesini bekledi.
"Yarın boşanma davası açacağım. Sende bu fotoğrafın delil olarak mahkemede sunulmasını istemezsin herhalde. O yüzden karşılıklı olarak boşanacağız. Hiçbir hak talep etmeyeceksin ve çocuk bende kalacak" dedi adam.
"Her şeye tamam ama çocuğumdan ayrılamam ben" dedi Zeren başı hâlâ yerdeydi.
"Ayrılacaksın. Benim çocuğuma ilerde senin annen böyle yapmış dememeleri için, onun yüzünü kızartmamak için yapacaksın bunu. Eğer onu alırsan benden yemin ediyorum öldürürüm seni kadın" siniri gözlerinden belliydi. Gözüne bakamıyordu ama hissedebiliyordu Zeren.
"Sana bir şey daha söylemem lazım" dedi Zeren başını kaldıramadan.
"Daha ne söyleyeceksin be kadın. Daha ne diyeceksin söyle" diyerek küfürler etmeye başladı. Ayağa kalkıp Zeren'in omuzundan tuttu ve ayağa kaldırdı. Gözüne bakarak şunları söyledi;
"Çocuk senin değil. Serhat'ın çocuğu... Senin çocuğun olmuyor. Aslında kendimden şüphelendim hep, test yaptırdım senden habersiz. Kısır çıkan sendin ve ben bunu öğrendikten hemen sonra hamile kaldım. Sana söyleyemedim bunu ama artık zamanı geldi. Üzgünüm..."
Üzgün müydü cidden? Hiç öyle durmuyordu... Bir tokat atıp yere serdi Zeren'i. Bağırdı, çağırdı, kırdı, döktü, küfürler etti. Mıh gibi çakılan bu sözleri beyninden atamadı. Aldatılmak artık daha az acı veriyordu... Beterin de beterini yaşadı bir gün içinde. Kapıyı sertçe çarpıp çıktı evden. Yine aynı meyhaneye gidip ölene kadar içti. Nasıl vazgeçecekti çocuğundan? Yarın ilk işi avukata gidip boşanma davası açmak oldu. Fotoğrafı gösterip tek celsede boşanacaklarını söyledi avukat. Mahkeme günü gelene kadar çocuğunu vermedi kimseye. Mahkeme de Zeren de boşanmak istediğini söyledi ve tek celsede boşandı ama çocuğun annesinde durmasına karar verildi. İşte hiçbirisi değil de bu yıktı o koca adamı. Olduğu yerde dizlerinin üstüne çöküp kaldı. Sürüne sürüne çıktı oradan. Şimdi cidden yaşamanın anlamı var mıydı? O koskoca hayat bir pazar günü kayıp gitti avuçlarından. Bir pazar sabahı çöktü tüm ocağı. Mahkemeden iki gün sonra evinde asılı bir şekilde buldular adamı. Dayanacak hâli yoktu, bir ipin kucağına attı kendini. Ardında bıraktığı sadece bir mektup oldu.
"Ben aslında çoktan ölmüşüm... Yaşayan ölüye yas tutulmazmış siz yine de yas tutmayın cesedime. Bir gün ansızın gelirim aklına, bir rüzgar gibi eser geçerim. Sen katilisin tüm yaşanmışlıklarımın, elbet geleceksin cinayet mahalline. Ne de olsa görmek ister insan bıraktığı enkazı...
Ben aslında hiç yaşamamışım... Sever gibi görünen sevgili, dost gibi görünen kalleş beslemişim koynumda. Benim olan her şeyin aslında hiç benim olmadığını anlamdığımda ölmüştüm ben. Size de kızmıyorum bunları göremeyecek kadar körmüşüm ben.
Ben aslında ben değilmişim... En güzel kazığı en sevdiklerin atarmış insana. Bıraktığınız bu derin yaraların yegane sebebi sizsiniz. Varmış gibi görünen ama hiç yanımda olmayanlarsınız siz. Bana bir dünya verip, canımı yaka yaka geri aldınız. Ben hakkımı helal etmiyorum size, umarım ömür boyu acı çekersiniz.
Unutmadan... Ölsem unutmam bu yaptığınızı, ölsem unutmam."
![](https://img.wattpad.com/cover/96108469-288-k153154.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KELİME
PoésieGüldü... Gülüşü bile canımı acıtmaya başlamıştı. İşte o zaman anladım her gülümsemenin mutluluk vermediğini.