Kalın yorganı başının üstüne çekerken terlemiş elleri titriyordu. Döndü. Yüzünü yastığa bastırdı, kendini boğmaya çalışıyordu. Küçük ve korkak bir denemeydi bu intihar için. Oysa hatırlıyordu daha fazlalarını yaptığını. Ama durmadı. Avuç içlerini kulaklarına bastırıyor, parmaklarıyla saçlarını çekiştiriyordu. Yine de duyuyordu sesleri: Babası yine dövüyordu annesini. Belki de sıra ona gelirdi bu sefer, sarhoş adam fazla içkiden bayılmadan önce.
Çığlık atmaya başladı annesinin acı dolu çığlığıyla birlikte. Yüzünü mahvettikleri ve bu yüzden kırıldıkları için düzenli olarak kestiği tırnaklarını tekrardan geçirdi yanaklarına. İnce, kırmızı izler oluştu beyaz suratında. Tırnakları ilerleyerek kollarına geçti, karnına, bacaklarına... Artık kanatamıyorlardı ya da yırtamıyorlardı. Ama yine de yapmaya devam etti.
Kendini bu olaydan soyutlayamayacağını anladığında ayağa kalktı. Sinirden gözleri dönmüştü. Beyninde bin bir türlü ses vardı. Sırt çantasını eline aldı. İçini doldurmaya başladı. Gerekli olan her şeyden doldurdu içini. Annesi bir kez daha çığlık attı.
Masanın üzerinde duran makas intihar için çok küçüktü. Bu yüzden onunla bakışması kısa sürdü. Kapıyı açmadan önce eline bir şey alması gerektiğini biliyordu. Ve o şeyi askılıkta buldu: şemsiye.
Önce yavaş adımlar attı. Ama her bir adım daha hızlıya gitmesine neden oldu. Özellikle de o görüntüyü gördüğünde... Sinirden bağırıyordu. Ağzından dökülen tükürükler küfürlere karışıyordu. Annesi, mosmor yüzü ve bedeniyle kocası tarafından bir kez daha sikilmek istemiyor ve karşı koymaya çalışıyordu.
Sadece iki saniye sürdü. Babası başını kaldırdı. İğrenç gülümsemesi korkunç bir sırıtışa dönüştü ve ağzından salyalar akan bu adamın aklından geçen türlü iğrençlik kızın da aklına doldu. Bir çığlık daha attı. Annesi acıyla ona bakıyordu. Şemsiye havaya kalktı. Babasının suratına bir şaşkınlık indi. Bir eli karısının göğüslerinden diğeri de o iğrenç organından kalkıp kendini siper etmek için yükseldi. Ama nafile. Şemsiye suratına inmişti. İki saniye sürdü, sadece iki saniye.
Şemsiye git gide yavaşlayarak adamın her yerine indi. Suratına, kollarına, sıvılar akıtan erkekliğine, kıllı bacaklarına... Kız durduğunda bir dakika olmuştu.
Yerde duran pantolonu tiksinerek eline aldı ve cebinden bir anahtar ve bulduğu tüm parayı aldı. Annesine bakmadı bile. Kendisi istemişti bu hayatı. Hiç karşı çıkmamıştı adama, hiç gitmemişti polise. Şansı varken hem de. Şimdi de yardım etmeyecekti ona. Çoktan psikolojisini ve sinirini bozmuşlardı kızın.
Daha 14 yaşındaydı.
Kapının önünde bekleyen kırmızı Hyundai'a bindi. Anahtarı taktı ve çevirdi. Araba kullanmak sandığı kadar zor değildi.
*
Güneş doğmak üzereydi. Elinde yarısı bitmiş tostu ile arabaya yaslanmış bekliyordu. Karşısında iki tane adam duruyordu. Anlaşmışlardı. Adamlara arabayı verecek, onlar da plakayı ve geri kalan her şeyi değiştirecekti. Araba satılacaktı ve ona düşen pay ise %70ti. Eğer birkaç dakikalığına iki adamın zavallı penisleriyle ilgilenmeyi kabul ederse %80 olurdu. Beğendi. Eğildi ve ağzını açtı. Bunu ilk yapışı ve son yapışı oldu.
İki gün boyunca sokaklarda dolaştı. İki gün sonra aynı yere geldi.
Kimse kimseyi kandırmamıştı. Her şey anlaşmaya uygun halledildi. Bundan sonra da arkadaş olarak kalmayı kabul ettiler. İsimsizdiler. Pis işler yapan için en uygunu buydu: İsminin bilinmemesi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello, It's Me
Fanfiction"Merhaba," diyor hattın diğer tarafındaki. "Benim." Kimse bilmiyor. Kimin nesi? Neden yapıyor? Konuşmasın. Konuşmasa olmaz mı? Konuştukça batırıyor her şeyi. Ama bildiğinden sadece. Bildiği için anlatıyor yavaşça. Karışıyor ortalık. Ama sakin, on...