2016/04/10 ; 08:16
Bayan Kwon sabahları elinde duran sanat dergisini okurken kahvesini yudumlamayı çok severdi. Bu sırada kahvaltı masası hazır olurdu. Üzerinde sadece bornozu duruyordu. Uyandığında, evlerinin karşısında bulunan parkta koşar ve duş alırdı. Zengin bir kadının zengin bir günü böyle başlardı.
Kahvaltı masası hazır olduğunda dergisini sehpaya bıraktı, eve döndüğünde okumaya devam edecekti. Masaya oturdu, telefonunu aldı ve önemli postalarını kontrol etmeye başladı.
"Günaydın." Dağınık saçlarından, fazlasıyla bol pijamasından ve açılmamak için inatlaşan gözlerinden hâlâ uyuduğu anlaşılan küçük hanım, Kim Taeyeon, masaya oturdu.
"Günaydın, Taeng." Gülümsedi. Kızı, Yuri, ne kadar bu eve neşe getirse de Taeyeon olmadığında her şey eksik oluyordu. Onu kendi kızı gibi içten bir şekilde seviyordu. "Yuri nerede?"
"Görmedim." Tabağında duran sandviçi yerken söyledi. Bayan Kwon'un önünde duran fazla sayıda tabak ve sağlıklı içeriklere göre Taeyeon'un kahvaltısı çok kötü duruyordu. Ama ne yapabilirdi? O Kwon hayatının hiçbir özelliğini yerine getiremeyecek kadar üşengeçti.
"Nereye gitmiş olabilir? Odasında da yoktu."
O sırada evin kapısı açıldı ve spor kıyafetlerinin içinde terlemiş bir Kwon Yuri içeri girdi. "Sanırım benden bahsediyorsunuz!" Nefes nefese söylerken gülümsüyordu. "Duş alıp geleceğim, anne. Günaydın. Sana da tatlı rüyalar Taengoo~!"
*
Yuri kahvaltısını bitirdikten sonra Adventure Time izleyen Taeyeon'un yanına oturdu ve kumandayı kaptığı gibi televizyonu kapattı.
"Ya-"
"Kızma. Önemli bir şey." Yuri'nin bakışlarından neyin şaka olduğunu ve neyin olmadığını anlayabilecek bir kıvama gelmişti Taeyeon. Sustu. "Dinle."
"Dinliyorum."
"Yoona'nın yanından geliyorum." Taeyeon gözlerini devirdi. "Annem anlamasın diye onları giydim ne var?"
"Im Yoona'nın o tür kıyafetleri sevdiğini biliyorum, Yul. Tesadüfen annene yakalanmadın değil mi?" Taeyeon'un suratında kocaman bir sırıtış vardı. Sapık bir sırıtış. "Yoksa yeğenim mi oluyor?"
"Ha ha ha. Ciddiyim, önemli bir şey, Kim Taeyeon."
"Oh, Kim Taeyeon?" Taeyeon kaşlarını kaldırdı, yüzündeki sırıtış gitmişti. "Tamam, sustum."
"Seo Joohyun, Yoona'nın çocukluk arkadaşı. En yakını. Tanıyorsun?" Taeyeon başını oynatarak cevapladı. Hem Yuri'nin anlattıklarından hem de haberlerden tanıyordu onu. "Hangi suçlarla yüzleştiğini de biliyorsun değil mi Taeyeon?"
"Evet. Tiffany'nin yaptıklarıyla." Sarışın, başını eğdi. "Yoona kızgın, değil mi?"
"Joohyun, Tiffany'yi yakalatabilecek her şeye sahip."
"Neden kullanmıyor peki?" Sesi kısılmış gibiydi, konuşmakta zorlanıyordu. Bu konunun nereye gideceğini biliyordu. Pijamasının eteğiyle oynarken başı eğik kaldı. Çok eğik. Utanıyordu. Yuri'den. Yoona'dan. Joohyun'dan. Polislerden. Dünyadan.
"Bilmiyor. Yoona az önce yola çıktı. O yapacak." Yuri elini arkadaşının sırtına koydu. "Onu engellemek isterdim Taeyeon. Ama benim karışabileceğim bir konu değildi. Ama... Sana hiçbir şey olmayacak Taeyeon, sakladığını ortaya çıkarabilecek bir şey yok."
"Tüm bunlar olduktan sonra hapse girmemin ya da girmememin bir anlamı yok." Durgundu. Başını kaldırıp Yuri'ye baktı. Her şey başladığında onu koruyan arkadaşı, büyük bir suçu saklasa bile ona hep güvenen arkadaşı... Kwon Yuri ile mutluydu, Tiffany'siz yıllardır yapabiliyordu. Asıl Yuri'siz yapamazdı. Onu hapiste ziyarete de gidebilirdi. Değil mi? "Seni ya da onları suçlamıyorum, Yul. Haklılar, haklısın. Sadece üzgünüm..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello, It's Me
Fiksi Penggemar"Merhaba," diyor hattın diğer tarafındaki. "Benim." Kimse bilmiyor. Kimin nesi? Neden yapıyor? Konuşmasın. Konuşmasa olmaz mı? Konuştukça batırıyor her şeyi. Ama bildiğinden sadece. Bildiği için anlatıyor yavaşça. Karışıyor ortalık. Ama sakin, on...