Joohyun sabahın bu saatlerinde uyanmaktan nefret ederdi. Geceleri içmiş olurdu genelde, uyuşturucudan daha yeni kurtulmuştu ve bu da hayatını zor duruma sokuyordu. Ama Yoona diğer odada uyumaya çalışırken ve gece geç saate kadar çalışmışken sırf onun için, kapıyı da Yoona'nın açmasını bekleyemezdi. Bu yüzden söylenerek de olsa yataktan kalkıp kapıyı açtı.
Postacı bir zarf uzatırken aynı anda "Im Yoona?" diye sordu. Yoona'ymış gibi yaparak imzaladıktan sonra zarfı alıp kapıyı kapattı. Yoona'ya ne gelmiş olabilirdi? Yoksa Kwon Yuri uzak bir yere gitmiş ve Yoona'nın interneti olmadığı için ona mektup yollamak zorunda mı kalmıştı?
Koltuğa oturdu ve merakla zarfı açtı. Tahmin ettiği gibi bir mektuptu. Klasik beyaz kâğıttı ve ikiye katlanmıştı. Açmak istemedi, belki de özel şeylerden bahsetmişti Kwon Yuri. Kâğıdın arkasını çevirdiğinde Kwon Yuri'den gelmediğini anlamıştı.
"Yoong!" Endişeli görünüyordu. Hızlıca diğer kızın odasına ilerledi ve kapıyı açtı. "Yoona, uyan!"
Im Yoona gözlerini ovuşturarak dikildi. Güzel uykusundan ve rüyasından korkunç bir şekilde uyandırılmıştı. Joohyun'a kızmak istemişti ama küçük olanın yüzündeki ifade her şeyi değiştirdi. "Ne oldu?"
"Mektup var, sana."
"Bana mı? Bana kim mektup yazabilir ki?" Sonra bir gülümseme yayıldı kızın yüzüne. "Yuri mi?"
"Ben de öyle düşünmüştüm." Joohyun alt dudağını dişledi.
"Ver şunu." Yoona, kâğıdı tutup çektiğinde Joohyun başını eğdi. Onun sinirlenmesini istemiyordu. Uzun zamandır Yoona çok mutluydu ve onu tekrardan kaybetmek istemiyordu, Joohyun'un ona ihtiyacı vardı.
"Babandan."
*
Im Yoona saçlarını çekiştirerek binadan çıktı. Sinirli sesinden bir çığlık koptu. Bisikletine yürüdü ve kilidi açtıktan sonra binip sürmeye başladı. Pedalları daha hızlı çevirdikçe daha özgür hissediyordu. Rüzgâr yüzüne çarpıyordu ve üşüyordu ama bu özgürlük duygusuna sahip olmak için sıcaktan vazgeçmek zorunda kalmayı seviyordu. Ayaklarını durdurdu bir yokuşa geldiğinde, bıraktı kendini, rüzgâr ve enerjisi alsın götürsün istedi onu ve uçtu asfalt üzerinden, çığlıkları ciğerlerinden fırlıyorlardı ve içi temizleniyordu.
Kırmızı bisiklet sessizce durdu toprak yolun üzerinde. Yavaşça indi bisikletinden genç kız, duvara yasladıktan sonra demir kapının önünde duran iki polise baktı. Yutkundu, korkuyordu.
"Babamı ziyarete geldim."
Polisler sert duruyordu. Yoona onlardan korkmaya başladığında daha küçük bir çocuktu, televizyonda görmüştü babasını alıp götürmelerini. Anlamamıştı başlarda. Annesi de anlatamamıştı ona babasının yaptıklarını. Sonra Joohyun'u korumaya çalışmıştı polislerden. Şimdi ise onlarla yüzleşiyordu.
İşlemler uzun sürdü ve bir sürü soruldu Yoona'ya. Her soruya korkuyla cevap verirken bir önce bitmesini istiyordu. Adı neydi, kimliği neredeydi... Üstü arandı, bin bir türlü cihazdan geçti. Şimdi ise kocaman bir odada duruyordu yaklaşık yüz kişiyle birlikte. Herkes sevdiklerini görmeye gelmiş olmalıydı. Yoona neden buradaydı?
Beklediler. Tek tek çağrıldı gelenler. Herkes gitti ve herkes geri döndü ve herkes uzaklaştı. Yoona başı eğik bir şekilde oturdu.
"Im Jungyoon."
Yoona durdu. Adım atamadı çünkü tanımıyordu babasını. Bilmiyordu yüzünün neye benzediğini. Bilmiyordu. Sesini bilmiyordu. Sadece adını biliyordu ve bu ismi duymaktan korkuyordu. Ayağa kalktı, birkaç kişi ona baktı. Bu adamın kızıydı, evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello, It's Me
Hayran Kurgu"Merhaba," diyor hattın diğer tarafındaki. "Benim." Kimse bilmiyor. Kimin nesi? Neden yapıyor? Konuşmasın. Konuşmasa olmaz mı? Konuştukça batırıyor her şeyi. Ama bildiğinden sadece. Bildiği için anlatıyor yavaşça. Karışıyor ortalık. Ama sakin, on...