°3°

10K 574 730
                                    

Bitirdiğim kitabı masanın üstüne bırakıp telefonumu elime aldım. Karşımdaki televizyonu açıp telefon oynamak fetişim falandı sanırım.

Televizyon sesi olmadan rahatça telefonda gezinemiyordum.

Fakat bu sefer telefondansa ilgilimi televizyon çekmişti. Karşımda ki haber de pek dikkat edilmeyecek bir habere benzemiyordu.

Hafif bir ürpertiyle televizyonun sesini biraz daha açtım.

" Suwon'da Gyeonggi sokaklarında 2 ölü daha bulundu. Ölen insanların sayısı gittikçe artıyor. Geçenlerde aynı ilçenin çevresinde ölen orta yaşlardaki iki kız ve bu seferde iki adam.  Henüz katil bulunamamıştır. Sokağa çıktığınızda en ufak bir tedirginlik hissettiğinizde kalabalık bir ort.. "

Bu kadar izlemenin yeterli olduğunu düşünerek kanal değiştirdim. Tüylerim ürpermişti. Bizim buralarda bir katil vardı ve... Tanrım herneyse..

Karşıma çıkan ünlü doktor bu sefer yeni keşfettiği bir hastalık teşhisi koyuyordu.

"Belkide sadece dünyada 100 seçilmiş insan? Bu hastalığın bir mağduru olabilir. bundan yaklaşık 10 yıl önce yazılan bir makalede konu edildi fakat fazla gündemde kalamadı. Jill Price adındaki bir hasta üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bir hastalığın olduğunu fakat teşhisin konulamadığı biliniyordu. "

tekrardan oflayıp başka kanal açtım.

Neden hep travmalı travmalı, dramlı dramlı haberler?

Vazgeçip televizyonu tamamiyle kapattım. Üstümdeki yastığı koltuğa hızlıca bırakıp ayağa kalktım.

Karnımın guruldama sesi tüm evi inletiyordu. Mutfağa doğru attığım her bir adımda çıplak ayaklarım soğuk zemine karşı yenilgiye uğruyor ve üşüyordu.

Buzdolabını açıp pekte şaşırmamış bir halde boş manzaraya öylece baktım. Kafamı saate çevirdiğimde marketin kapanmasına az bir vakit kaldığını gördüm. Masanın yanındaki pencereye ilerliyip perdeyi yarısına kadar açtım.

Harika! Yağmur bastırmıştı ve hava ise sokak lambalarınında bozukluğuyla birlikte karanlıktı.
Bir fenerle gitsem garip bile karşılanmayacak kadar karanlık..

Hormonlarım durmadı, bende onları dinledim. Koşar adım askıdaki montumu giyerek şapkasını kafama geçirdim. Fermuarını hızlıca çektiğimde içine sıkışan saçlarımla sağlam bir küfür ettim. Fakat uğraşmadım, az zamanım, uzun yolum vardı.

Masanın üzerindeki anahtarımı alıp evden dışarıya çıktım. Buz gibi olan havayı iliklerime kadar hissettim. Koşmaya başladım ki umarım yetiştirdim.

Abur cubur almak için, sıcacık yatağımdan çıktım.. Gerçi abur cubur mu uyku mu diye sorsanız.. Bir saniye bu soru anan mı baban mı sorusuyla aynı resmen.

Koşmam yürüyüşe döndüğünde nefes nefese kaldım. Biraz uzakta gördüğüm marketin tabelasının ışığı dudağımın kenarını küçük bir yukarıya kaldırmaya yetti.

Yavaş adımlarım karşısında çevreme bakınmaya başladım.. Çok eski evler, eski sokaklar, bozuk ışıklar, sigara ve içki çöpleriyle dolmuş yerler.. Bunu kabullenmeliyim ki tam bir çöplükte yaşıyordum. Fakat param buna yetiyordu, en azından kendi evim vardı. Ailemle yaşamaya dayanmazdım.

Arkamdan pet bir şişeye vurulduğunu duyduğumda dönecekken vazgeçip ilerlemeye koyuldum. Fakat ben ilerledikçe ayak sesleri daha da yakınımda hissediyordum.

Yutkunup, avuç içimdeki biriken teri paltoma sildim.

Korkuyla adımlarımı hızlaştırırken sesler daha da artıyordu. Arkamı büyük bir korkuyla döndüm. Siyah kapüşonlu ve yüzü gözükmeyen bir adam.. Öylece karşımda dikilmişti.

Reset/JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin