"Bu yüzden... Birbirimizi daha iyi tanımalıyız değil mi?"
Erza "Demek zordan oynuyorsun ha Fernandes? O zaman eksik kalmayacağım." dedi kendi kendine. Meydan okur tavrını iğneleyici bir gülümseme ile gizledi. "Bunu bilmeyi ben de çok isterim Bay Fernandes."Karşılık her zamanki gibi hızlıydı: "Görünüşüne göre fazla iddialısın."
Avukat gülümsedi buna. Önce kırık dökük, tahta bir sandalyede bile yayılmayı becerebilmiş müvekkilini süzmüş ve kendini tutmayarak mırıldanmıştı: "Bana bunu diyorsanız kendinize ne yakıştırırsınız bilemiyorum."Genç adam, basık görüşme odası içersinde bunalırken üstündeki üniformayı çekiştirdi. Odanın boş, renksiz duvarları bile yoruyordu artık onu. Üstüne üstüne geliyorlardı sanki. Ancak önündeki kızıl saçlı kadına bakınca düşünceleri uzaklaştı. Avukatının dediklerine cevap verdiğinde, kendine bakmaya lüzum dâhi görmeden sevimli bakışlar yollamakla yetinmişti:
"Ben anormal bir şey göremiyorum?"
Ağırca iç çekti Erza. Bu adam kesinlikle bu dünyadan değildi. "Ciddi bakışları altındaki rahat tavırları, dengesizliğini ancak bu kadar iyi yansıtabilirdi." diye düşündü.
Jellal ondan bir o kadar farksız, avukatının tepkilerini bir sismograf gibi hassasça ölçmekteydi. "Şimdiden yorulduysan ne yapacaksın bilmiyorum doğrusu." dedi sonunda. "Seni yormak istemem."
Erza, önüne gelen bu ilginç kişilikle beraber ne yapacağını kestirememeye başlarken onun "insan savar" alaylarına yetişemediğini algılıyordu. Zihninde bu düşünceler dolanıp durdu ancak sadece gözlerini devirmekle yetindi: Hadi ya? Orada zorla durduğunu belli eden bir bıkkınlıkla solumuştu.
"Benim işim bu Bay Fernandes."
"Pekala. Senin kararın sonuçta."
"Kuşkunuz olmasın."
"Denerim." diye imayla karşılık verdi ona müvekkili. Konuyu değiştirmek istercesine sesini vurguladı: "Öncelik bende, değil mi?"
Erza içinden lanetler ederken "yandım ben." dercesine gergindi. "Sizin avukatınız olarak dedikleriniz doğrultusunda ilerleyeceğim." Siniri bozulmuş bir şekilde tekrarladı: "Bay Fernandes" Jellal mayışık gülüşler attı, "Bir daha düşündüm de... Bu şey hoşuma gitti." Erza Jellal'i izlerken o mırıldanmıştı:
"Bana.." Avukatını süzdü. "Kendini anlat."
Genç avukat durdu. Bıraktığı yarım seslik boşluğa ve bunun yarattığı duraksamaya anlam bile veremedi. Jellal'in bakışları altında kalırken içinde garip bir stres vardı. Genç adam, sözcükleri ve mimiklerini öyle iyi kullanıyordu ki normal bir durumu çok farklı hâle sokabilmişti. Her şeyi kendi lehine çevirebilecek gibiydi. Erza "Şimdiden beni bıktırma yolunda resmen azimle ilerliyor" diye kendi içinde lanetler ettikten sonra bulunduğu anı düşündü. "Beni tanımak istemesi çok normal." diye mırıldanmıştı zihnindeki ses. Derin bir nefes alıp dudaklarını ıslattı:
"Adım Erza Scarlet. Yirmi yedi yaşındayım. Avukatlığa başlayalı çok fazla zaman olduğunu söyleyemem ancak şu ana kadar bütün davalarımı kazandım."
Umutsuz bir şekilde ilk defa dikkatle onu dinleyen Jellal'e baktı. "Sizi de bu durumdan kurtaracağımı düşünüyorum, yani... Umarım." Daha önce hiçbir görüşmesinde "umarım" kelimesini kullanmadığını algıladığında Jellal Fernandes'in duvarlarında çatlak oluşturduğunu fark etmiş, hemen gülümseyerek durumu alayla harmanlamıştı.
Jellal sade bakışlarla süzdü onu. "Anlıyorum." Sürekli düşünür hâllerinden birine girdiğinde çok doğal gözüküyordu. "Fakat merak ettiğim bir şey var." Eğilmişti Erza'ya doğru,"Merak ediyorum da bu kadar kısa sürede ciddi bir başarı yakalamış bir avukat niye burada iş yapar ki?"
Erza önünde gökyüzü mavisi gözlerin tehdit edici bakışlarının altında daha da gerilerek geriye doğru yaslandı. Aralarındaki mesafeyi tekrar açtığında, zihnindeki ses bir tehlike algılamış gibi hayretle fısıldamıştı: "Küçük ayrıntıları mükemmel bir şekilde yakalayıp birleştirebildi." Jellal Fernandes onu iyice düşünmesine yol açarken kendini bir satranç oynunda bulmuştu.
Jellal, Erza'nın hareketlerini inceliyordu, "O kadar da masum değilsin, değil mi?"
Genç avukat boğazının düğümlendiğini hissederken her zaman üstünde olan otoritesinin iplerinin elinden kaydığını anladı. Hırsla solurken durumun gidişatı hoşuna gitmiyordu, şüphesiz.
Jellal ise onu çok gerdiğini fark ederek içinden "bunu sonra konuşacağız Erza." diye aklının bir köşesine not etmişti. Güven verici şekilde gülümsedi. "Pekala"
"Daha özel şeylerden bahsedebiliriz mesala.." Kendi rahatlatma yöntemi olan garip, alaylı tavrını aldığında Erza hiçbir şeyin farkında değildi.
Jellal sandalyesine iyice yaslanmıştı. "Mesala ne tür şeylerden hoşlanırsın? " Başını hafifçe yana doğru eğip dudaklarını sinir bozucu bir şekilde büzdü. "Beraber olduğun birisi var mı mesala?" Erza "daha fazla dayanamayacağım." diye mırıldanırken görüşmenin ilk saniyesinden itibaren yaşadıklarını aklından geçirdi istemsizce. Artık içinde bulunduğu stres ve bu sinir bozuculukla beraber ayağa kalktı. Masada onun için konulmuş bardaktaki suyu Jellal doğru fırlattı ani bir hareketle.
Bu yaptığına kendiside şaşırsada içinden öz güvenli bir tavırla "her şeyin bir ilki vardır ha?" diye geçirmişti. Duruşunu bozmamaya uğraşıyordu. Ne yapmıştı öyle?
Jellal o refleksle beraber gözleri kapalı, başı eğik kaldı bir süre. Ardından yüzü tamamen ıslanmış bir şekilde saçlarından akan su damlalarını umursamadan başını kaldırdı. Önce başını iki yana sallayıp etrafa hafifçe su sıçratırken gözlerini yavaşça aralamış ve onları "sorunun ne?" dercesine Erza'ya dikmişti. Erza yaptığının etkisiyle Jellal Fernandes'i izlerken olayın farkına vardı bir daha. Hafifçe geri çekildiğinde önündeki bakışlar daha da utanç dolu bir hâle gelmişti sanki.
Müvekkilinin bir şey demesine izin vermeden sesini yükseltti: "Böyle özel sorular sorma hakkına sahip değilsiniz Bay Fernandes!" Sesi, adamın bakışlarıyla ve de yaptığı şeyden sonra istemeden titredi. Gergindi. "H- Hayatımda birisinin olup olmaması sizi ilgilendiren bir durum değil." Sesinin titremesine şaşırdı. En başından beri yanlış giden işler şimdi girdiği stresle yalpalamaya başlamış gibiydi.Jellal keskin bakışlarını bozarak o bayık hareketlerini aldı yine. Erza bu duruma şaşırırken müvekkili sadece tebessüm etmişti. Neydi bu gülümseme, küçümseme mi? Acıma? Belki öfkenin tezat bir yansıması? Erza hiddetle hafifçe kızarınca yerine oturdu, bunu yediremez bir hâli vardı. "Asıl sorun ben de!" diye kendini sorguladığında sandalyesine yaslandı.
Jellal ıslanmış saçlarını eliyle dağıttı o sırada. Dingin tavırlarla başka yöne doğru baktı. Yüzündeki düz duruşla beraber mırıldanmıştı: "Zaten her şeyini öğreneceğim niye saklıyorsun ki?" Erza hâlâda olayın etkisinde müvekkili dediğini anlamayarak tam soracakken Jellal, avukatının konuşmasına izin vermeden araya girdi,
"Sıra bende mi?"