Eski bir dost

140 20 41
                                    


Jellal, telefonunu ve kişisel eşyalarını bıraktı önündeki görevliye. Ardından ilerledi. Soluk koridorun içine daldırdı bedenini. Çelik kapının önüne gelince durdu. Yüzünde mimiksiz bir ifade. Bu defa iki üniformalı aralamıştı onun için kapıyı. Huzursuzca üstündeki ceketi çekiştirdi. Odaya adımını attığı anda bedenindeki her bir sinir ucu, hafızasında kalan bilgilerle onu acıtmaya komutlanmış gibiydi.


Bu ortamdan nefret ediyordu. Bir zamanlar alışık olduğu, o keskin kokulu yer. Hapishanenin görüşme odası ve onun sıvası dökülmüş, cüsseli duvarları. Ancak bu defa burada olma sebebi farklıydı. Odanın içindeki ahşap sandalyeye oturdu ve masanın üstünde ellerini birleştirdi. Beklemeye başladı.




Çok geçmeden karşısına orta yaşlı bir adam getirildiğinde ise ortamın etkisinden hâlâ çıkamamıştı.



"Baba." dedi.



Saçlarının tamamına ak düşmüş adam, oğlunu görmenin hoşnutluğuyla güldü: "Ah Jellal. Bugünü bekleyip durdum biliyor musun? Ne zaman beni ziyaret edeceğini merak ediyordum." Yüzünde hüküm süren zavallı bakışları kırıp zevkli ifadeler alırken Jellal onun bu tavrıyla kendine gelmişti. Ne bekliyordu ki? O hâlâ aynı adamdı. Hiç mi hiç değişmemişti o ürpertici ifadeler.



"Geleceğimi nerden biliyordun ki?" dedi. Adam bu defa kahka attı: "Beni güldürüyorsun Jellal. Burdasın işte." Elindeki kelepçeleri oynatıyor, çıkardığı sesten hoşnutça bunu tekrarlıyordu.



"Eninde sonunda buraya geleceğini biliyordum. Beni görmeye geleceğini. En tuhafı da ne biliyor musun? Çocuklarımın ikisi de benden kopamıyor sanırım. Üvey kardeşin daha geçen hafta burdaydı."




Jellal hayretini saklayamadı. Ultear mı? O da mı gelmişti? İçinden "Neden geldin?" diye sorguladı. "Neden bu lanet adamı görmeye geldin Ultear?" Sonra vazgeçti. Çünkü daha kendi sebebini öğrenememişti bile. O neden buradaydı?



Adamın sağlıksız duran görünüşüne rağmen cüsseli bir bedeni vardı. Yaşının ibarelerini taşıyan kırışıklıklar görülüyordu simasında. Yüzündeki o izleri arttırarak kıstı gözlerini. "İkiniz de benden uzak hayatlar kurdunuz. Ultear duyduğuma göre hayatını yurt dışına taşımış ha? Sürekli gidip gelmeler... Ama garip" Kaşlarını çattı: "Yine de ayrılamıyorsunuz benden. Kan çekiyor sanırım."

Jellal bir lanet savurdu kendi kendine. Zihninin içinde "Buraya gelmemeliydim." diyordu "Ne yapıyorum ben burada? Bu adamı niye görmeye geldim?" Ama bir şeyler onu buraya sürüklemişti işte.



Adam "Eh, kan demişken..." diye mırıldandı. "Torunlarımı ne zaman göreceğim?" Jellal bununla beraber sıktı yumruğunu. Karşılığını, o öfkeli yumruk kadar sert ve gergin bir soluma ile gösterdi. Mahkum giysileri içinde olan babası, düşünürcesine bakışlarını kaçırmıştı: "Rose ve Rin değil mi? Tatlı olmalılar. Beni hiç sormuyorlar mı?"

Jellal "Aklından geçirme." diye tısladı. Ancak adam kayıtsızca devam ettiriyordu: "Avukatına aşık mı oldun cidden? Ama hiç fena bir tercih olmadığını söylemeliyim. Güzel kadınmış." Jellal gözleri kapatıp dindirmeye çalıştı hiddetini. Onun için bardağın son damlasını taşıran ise son duyduğu oldu,




"Belki eşin bana da yardım edebilir ha? İyi bir avukat işime yarardı. Burdan beni çıkartmayı-"





Safir saçlı, buz gibi sesiyle "Sakın." dedi. "Sakın ondan bir kez daha bahsedeyim deme." Adam bu tepkiyle geri çekildi, sustu biraz. Oğlunun tepkisini abartılı bulmuş gibi tuhaf ifadeler aldı yüzüne: "Peki." Konuşmayı sürdüren taraf olarak mırıldandı bir süre sonra: "Gerçekten Jellal. Burada neden olduğunu sen de biliyorsun bence." Dudaklarını büktü, "Beni senden koparmayan bir şeyler. Başındaki bela gibi." Sonunda söylemişti dilinde dolananı:




AvukatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin