Uyandığımda saat 6 ya geliyordu… ağlamaktan şişmiş gözlerimle aynanın karşısına geçtim ve onun yüzünden tekrar tekrar nefret ettim kendimden beni bu kadar üzebilen bir adamı hala nasıl sevebiliyordum ben bile bilmiyorum… Her şeye rağmen güçlü olmak zorundaydım o bir daha beni asla üzemicekti… Son bir kez daha baktım aynaya tutamayacağımı bildiğim bir söz daha verdim kendime “ üzülmek yok” …
-
Kahvaltı masasına oturan arkadaşlarının yanına ilerdi Yağmur…
Yağmur: Günaydın…
Zeynep daha uyanmadı mı?
Melis: Baksam iyi olacak. Koşarak çıktı merdivenleri Melis, Zeynep’in odasının kapısının yanına geldiğinde seslendi Zeynep’e.
Zeynep, canım uyandın mı?
Koşarak büyük bir telaşla indi merdivenlerden Zeynep’in gitmiş olmasından korkuyordu…
Merdivenlerden inen Melis’in sesi duyuldu...
Melis: Zeynep?
Kerem aniden kalktı masadan.
Kerem: Ne olmuş Zeynep’e?
Melis: Yok.
-
Melis: Açmıyor işte telefonunu sana onu buraya getirmemeni söylemiştim Barış. Dedi Melis, Kerem’i göstererek.
Barış: Kerem’in ne suçu var Melis.
Melis: Ne demek ne suçu var delirtme Barış beni. İlk önce hiç bir şey olmadığı halde çekip gidiyor sonra yine bir şey olmamış gibi geri dönüyor…
Kerem suçlu olduğunu biliyordu o yüzden kimseyle tartışmaya niyeti yoktu kendi suçluydu olanların hepsinden kendisi sorumluydu… merdivenlere çöktü ve derin bir nefes aldı elinden hiç bir şey gelmiyordu…
Melis: Onu buraya getirdiğin gibi şimdi gidip Zeynep’i bulacaksınız.
Yağmur: Kavga etmeyi kesin artık şu an önemli olan Zeynep.
Kerem bir şey söylemek istercesine doğruldu ilk önce kararsız kaldı ama aklına gelen ilk yerdi orası.
Kerem: Şey…
Melis: Ne!
Kerem: Iı, belki eve gitmiştir…
Melis, Kerem’in hangi evden bahsettiğini anlamıştı…
Melis: emin ol yakınından bile geçmez! Sinirden parmaklarıyla onuyordu…
Tam o sırada kapının açılmasıyla herkes kapıya döndü…