Bir anda görüş alanımın değişmesiyle yere yapışmam bir oldu. Üstümdeki ağırlıkşa neye uğradığımı şaşırırken yanımızdan son hızda geçip giden siyah arabaya bakakaldım. Araba sokaktan kaybolunca nefes nefese kalmış üstümdeki ağırlığa baktım panikle.
Rüzgar'a...
"Sen. Senin-"
Az önce yaşadığım şeyin şokuna girmiştim resmen. Konuşamıyordum. Rüzgar olmasaydı, o gelmeseydi şuanda, ölmüştüm.
Rüzgar'a baktım. O da en az benim kadar endişelenmişti. Gözündeki panik tüm bedenimi uyuştururken kalakaldım.
"Ben, ben. Az önce ne oldu?"
Kendimi toparlayarak son anda kurduğum cümleyle Rüzgar elimden tutarak kalkmamızı sağladı. Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına tıkıştırdım ve Rüzgar'a bakakaldım.
"Sen olmasaydın ölecektim."
Rüzgar elini dudağıma bastırdı. Kaldım, eline bakarken Rüzgar konuştu.
"Sus."
Hala hızlı nefes alıp veriyordum. İlk kez böyle bir şey yaşamıştım ve bu akıl alır bir olay değildi. Kim beni bu şekilde öldürmeye çalışırdı ki?!
Nefes alış-verişlerim daha da hızlanırken komuştum.
"Ne demek sus Rüzgar, kim beni öldürmek ister bu ne demek oluyor? Beni bu şekilde kim öldürmek ister?!"
Rüzgar bana sarılırken gözlerimi kapattım. Ne olursa olsun bu kollarda kendimi huzurda hissediyordum. Rüzgar'a sarılırken ölsem sesimi bile çıkartmazdım.
"Miray, sakin ol. O piçleri bulacağım."
Gözlerimi açtım. Kafamı olumsuz anlamda sallayarak konuştum.
"Olmaz, bulma."
Rüzgar kaşlarını çattı.
"Ne demek karışma, adamlar seni öldürecekti Miray! Sen karışma."
Rüzgar'ın kolunu tuttum. Ne diyecektim şimdi bilmiyordum. Ama tam şuanda gitmemesi için her şeyi yapabilirdim.
"Zarar görmeni istemiyorum, lütfen."
İçimdeki şeyi söyleyerek nefesimi tuttum. Cidden, bunu söylemiş miydim? Rüzgar da olduğu yerde kalmıştı. Sanırım o da şaşırmıştı böyle cümle kurmama.
Rüzgar yavaş yavaş bana dönünce gözlerinin dolduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Ne oldu?"
Rüzgar kolunu kurtardı.
"Ben zaten zarar görebileceğim kadar gördüm. "
Bilemiyordum Rüzgar'ı. Otobüste o hali, şifreli kavgaları... Bir şey vardı, ya da şeyler. O şeyler onu yormuş olmalıydı. Ona karşı hislerim olduğunu anlamıştım zaten. Onu böyle gördükçe kalbimde sızı oluşuyordu. Bunu ona söylemeyip, elinden hiçbir şey gelmemesi kötü bir şeydi, çok kötü bir şey. Yutkundum. Ona karşı olan hislerimi söylemeli miydim? Bir dakika ilerini bilemiyordun, ölüm vardı hayatta. Ona söyleyemeden ölürsem içim sızlar mıydı? Sızlardı.
"Kim zarar verdi sana böyle?"
Sesim fısıltıdan ibaret çıkmıştı.
"Bunu anlatamam, ama zarar görmeni engelleyeceğim."
Kafamı salladım.
"Neden ama Rüzgar, neden?! Şifreli konuşma artık. Ben de gördüm zarar, anlattım her şeyimi sana. Sen neden böylesin, niye bir şey anlatmıyorsun? Canım acıyor benim tamam mı? Az önceki olayı unuttum bile, seni üzgün görmek canımı yakıyor. Hakkında hiçbir şey bilmeyip öyle elim kolum bağlı senin üzülmeni izlemek ne kadar kötü sen biliyor musun?! Benim canımı en çok yakan şey de bu. Benim üzerimden neredeyse araba geçiyor olması değil, senin kurduğun ama benim hakkında hiçbir fikrim olmadığı cümlelerin yakıyor canımı. Sana yardım edememek yakıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Aşkı #Wattys2017
Подростковая литератураBir portakal suyu, bir insanın hayatını ne kadar değiştirebilir ki? 0506*** ** **: Miray. 0506*** ** **: Telefonunun şarjı mı bitti? 0506*** ** **: bu yalan işini uzatma bu kadar bak, söylemem gerekirdi ama uyuzluk olsun diye söylemedim işte. 0506...