(don't) go

142 27 9
                                    

Gözlerimi siyah çarşaflar içinde açtığımda,gördüğüm her şeyin çifter çifter olması başımı döndürüyordu.Elimi enseme götürdüm ve sızladığında yüzümü ekşittim.Yatakta toparlandım ve gözlerimi ovaladığımda farkettim,Oli'nin yatak odasındaydım.

Oliver evde miydi bilmiyordum,ama gün yeni ağarıyordu.

Bir saniye.

Beni bayıltan Oliver'ın ta kendisiydi!

Yataktan indim ve evin içinde dolaşmaya başladım.Ayaklarım birbirine karışıyor,adımlarım saçmalıyordu.Yere yapıştığım an içerden bir ses geldi.

"Mia?"

Yavaşça toparlandım ve oturup başımı duvara yasladım.Başım hala dönüyordu,gözlerimi kapatıp geçmesini beklediğimde yanıma oturan varlığını hissettim.

"İyi misin?"

Konuşup konuşmamak arasında gidip gelirken aklım,gözlerim gözleriyle buluştu.Yardım çığlığı atan bu gözlere baktıkça canım yanıyor,onu hesaplaştığı her neyse kurtarmak istiyordum.

Cevap veremedim,gözlerimi gözlerinden uzaklaştırıp ondan biraz daha uzağa gitmeye çalıştım.

"Mia,lütfen yapma..." diyebildi ve başını eğip ellerini yüzüne koydu.Bir müddet öpmek için canımı verebileceğim yüzüyle oynadı,şakaklarını sıktı ve tekrar bana baktı.

"Neden..neden beni bayılttın?Sende o iğne ne arıyordu?"

"Ah..T-tanrım.Gerçekleşiyor."

Oliver ayağa kalktı ve bana baktı.Kalkmam için elini uzattı ama tutmadım,elimi duvara dayayıp kendimi yukarı ittirmeye çalıştım.

Oliver sessiz kaldı,ama hareketimin onu parçaladığını yüzünden okuyabiliyordum.Asıl parçalanan bendim,bunu bilmiyordu.

Tamamen ayağa kalktığımda yüzüne baktım.Bana açıklaması gereken her neyse şimdi açıklamalıydı.

"Pekala...Seni...b-bayılttım çünkü...Bir tür krize girecek gibiydin.Kendimi görmeliydin,Mia.Nefes alamıyordun,ve..kendini kaşımaya başlayınca..."

"Bayıltıcı iğne sende ne arıyor?!" diye sesimi yükselttiğimde annesinden azar işiten çocuklar gibi ürktü önce.Dudağını ısırdı ve gözlerini yere dikti.

"Bunu...s-sana açıklamadan önce..." derin bir nefes verdi.Yüzüne vuran ışık onu çok daha masum yapıyordu,ama hareketleri hiç masumca değildi.Daha çok...büyük bir sır saklıyor gibiydi.Ve bu sır tahminimce çok kirli ve korkunçtu.

"...bilmeni istediğim bir şey var." diye devam etti sözlerine."Sen hiçbir zaman diğerleri gibi olmadın.Hiçbir zaman.Hayatım büyük bir yalan olsa da..." Gözlerime bakıp bir iç çekti. "Sen hayatımdaki tek gerçeksin."

"Oliver,beni korkutuyorsun.Neler oluyor?" dedim ve önceden dövmelerle kaplı olan,sonra pişman olup siyaha boyattığı koluna uzandım.Kendini geri çekti.

"Mia...B-ben..."

Çalan telefonu cümlesine tecavüz etmişti,sinirden dudağını ısırdı ve arka cebinden çıkarıp ekrana baktı.

Annabelle.

Tebessüm ettim ve elimi indirdim."Aç." dedim."Aç ki benimle olduğun için başın derde girmesin."

"Başım hep dertteydi,Mia.Sadece sen bilmiyordun."

Telefonu meşgule attı,ve cebine koydu.

"Yapamıyorum." dedi ve yüzümü inceledi."Sana bunu söyleyemem,Mia."

"Ne demek,söyleyemem?"

Oliver boğazını temizledi ve dilini dişleri üzerinde gezdirdi.

"Evet..Sana söyleyemem.Zaten sana söylemem.Ne yani,lisede yanıma oturmak zorunda kaldın diye en yakın arkadaşım mı oldun?"

Öyle küçümseyici bakıyordu ki ona tekrar vurmak istedim.

"Tek gerçeğin bendim hani?" diyebildim dudaklarım arasından.

"Kendine çok anlam yüklemişsin." dedi Oliver."Lütfen dikkatli sür.Annabelle gelecek,ortalığı toparlamalıyım."

Dudaklarım tekrar titremeye başladığında Oliver'ın benden gözlerini kaçırdığını farkettim.

"Eğer çıkarsam bu evden...tekrar gelmeyeceğim Oliver." Fısıltıyla karışık devam ettim."Gözlerime bak ve gitmemi tekrar söyle."

Oliver kahveyle karışık yeşil gözlerini gözlerime dikti.Yüzünde en ufak bir mimik yoktu.

"Annabelle gelecek.Ve ona yapmam gereken şeyler var,Mia Ledger.Ona senin hoşuna gitmeyecek ve duymak istemeyeceğin şeyler yapacağım."

"Bana...git de,Oliver.Git de ve hayatından çıkayım."

Oliver asla unutmayacağım bir ses tonuyla asla unutmayacağım o sözleri söyledi.

"Git,Mia."

Dear MiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin