"Bunun iyi bir fikir olduğunu hiç sanmıyorum," dedi Oliver,gergince etrafa göz atarken.Arabayı çalıştıramamıştı bile.Elinin titrediğini görebiliyordum.
"Sadece alışverişe gidiyoruz,sakin olsana." diyebildim kemerimi takarken.Etrafa kısaca göz değdirdikten sonra,"Hadi.Kapanmadan yetişmeliyiz," diye ekledim.
Usulca başını salladı ve derin bir nefes verirken arabayı çalıştırdı.
"Mia,evde beklesen?Ben ne istersen alırım-"
"Oli,artık nefes alamıyormuş gibi hissediyorum.Beraber gezmek istiyorum,anlıyor musun?Yakın iki arkadaşın canları sıkılmış ve alışverişe çıkmışlar gibi düşün.Belki bana bir kahve ısmarlarsın,ha dostum?"
Gergince gülümsedi ve otoparktan çıkarken başını salladı."Bir sorun olmayacak.İyi olacağız.Sadece kahve ve...alışveriş."
"Aynen öyle.Sızlanmayı kes.Alışveriş merkezinin orta yerinde Mathilda saldırmayacak ya."
Arabayı yavaşlattı ve ters ters bana baktı."Komik değil."
"Pekala,üzgünüm.Gaza bas artık."
•
1 saat boyunca gözünü üstümden ayırmayan ve adımlarını gerginlikle atan bir adet Oli'yle alabildiğimi aldıktan sonra bir kahve molası vermeye karar verdik.
Bana karşı bu kadar korumacı olması,ona hala dost ayağı çektiğim için bana kendimi kötü hissettiriyordu.Ona hislerimi açtıktan sonraki sabah,hiçbir şey olmamış gibi güne uyanmamız beni sırtımdan daha fazla acıtmıştı.Ya Mathilda işi kafasını kurcalıyordu,ya da çok fazla sarhoştu,bu yüzden hatırlamıyordu.
Ya da hatırlamak işine gelmiyordu?
Bilemiyordum.Ama bildiğim tek şey vardı,o da hatırlamamasının iyi olduğuydu.Ona daha fazla sorumluluk yüklemek istemiyordum.İlaçlarım,yiyip içtiklerim,uyku saatim,yüzüme derin bir yara bırakan o yaratığı öldürmek için sabah akşam uğraşması...Tüm bunlar yeterince onu yormuyormuş gibi bir de ondan sevgi dilenemezdim.İsterdim,yüzsüz gibi isterdim,ama ondan bunu istemenin sırası değildi.
"Ne içersin?"Rüya gibi yumuşak sesiyle düşüncelerimden beni sıyıran Oli'ye baktım.
"Bir de soruyor musun?"
Başını sallayarak beni onayladı."Yağsız sütlü Latte,büyük boy.Üzgünüm."
Başımı salladım ve tebessüm ettim.
"Oliver?Aman Tanrım,bu sen misin?"
Arkamızdan gelen sesin kaynağına aynı anda döndük ve kahverengi gözlerin sahibine baktım...gözlerine bir müddet kilitlendikten sonra.
İsmini bilmediğim bu çocuğun gözlerine neden bu kadar ayrıntılı baktığımı bilmiyordum.Ama fark ettiğim şey,onun da bana aynı şekilde baktığıydı.
Sebebi neydi?
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuş gibiydi.Gözleri neden bu kadar...güzel parlıyordu?
"M-merhaba..Dave." Elini uzattı ve bir tebessümle sordu."Sen?"
Oliver kaşları çatılmış bir şekilde üzerimizde göz gezdirdi.Gözlerimi adının Dave olduğunu öğrendiğim bu adamdan ayırabilseydim Oliver'ın yüz ifadesine de dikkat edecektim ancak bir şekilde yüzüne kilitlenmiştim onun.
"Mia.İsmim...Mia." Elini nazikçe sıktım.Ne kadar da yumuşaklardı.
"Dave?Burada ne arıyorsun?" diye sordu şaşkınca Oliver,ardından onu kendine çekti.Dave kısa bir müddet Oliver'a sarıldıktan sonra gözlerini tekrar bana dikti."Şey,sanırım siparişini soruyor." Tebessüm etti.