Gülüyordu gözlerimin içine bakarak. Öyle güzel, öyle içtendi ki istemsiz bende gülümsedim . Nasıl yapabiliyordu. Gerçekten şaşar olmuştum bu hallerime. Bu adamın sadece bir gülüşüne bütün kırgınlığımı unutmuştum resmen ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Bu büyüye kapılmamalıydım. Bir kere daha üzülmek istemiyordum. Artık sadece mutlu olmak istiyordum.
O kadar çok derin bir düşünceye dalmıştım ki Demir Bey'in üst üste"Eylül"demesiyle kendime ancak gelmiştim. "Buyrun Demir Bey "diye cevap verince bana " Sen galiba çok yoruldun bugün. Baksana beni duymaz oldun. Neyse bu günlük bu kadar yeter bence. Artık gidebilirsin"dedi. Hemen itiraz ederek "Hayır ,asla olmaz. Ben hiç bir yere gitmiyorum. Hem gayet te iyiyim. Vallahi bakın"deyip deyip etrafımda bir kaç kez döndüm ve başımın dönmesi ile dengemi kaybettim. Yalpalanmış bir şekilde yere düşmeyi beklerken kendimi Demir Bey 'in kolları arasında bulmuştum. Bir eli ile belimden kavramıştı ve yüzü yüzüme çok yakındı. "Sakin ol prenses. Sen daha bana lazımsın. Bu yüzden kendine iyi bakmalısın"dedi Demir Bey gülümserken. Seni cani adam. Bak yine gülüyordu. Önce söylediği sözler ve ardından gülüşü ile beni allak bullak etmeyi tekrar başarmıştı. Hele ki kokusunu söylemiyordum bile. Bu gereğinden de fazlaydı bana . Çok fazla...
Kendimi kollarının arasından sıyırarak "Merak etmeyin . Davet için vermiş olduğunuz görevi tamamlamadan ne ölmeye ne de kendime zarar vermeye niyetim yok. Bu yüzden kendime dikkat ederim"dedim iğneli bir şekilde. Söylediğim sözler üzerine yüzündeki gülümseme hala dururken gözlerindeki ışık sönmüştü resmen. Ben aslında söylediğim sözlerle onu kırmak istemesem de elimde değildi. Her nekadar farkında olmasa da canım yanıyordu ve ben istiyordum ki bana olanlar ona da olsun. Çok farklıydı tarifi imkansız. Tam "Eylül ben öyle demek istemedim"dedi. Ağzını açıp sözlerine devam edecek iken ben ona izin vermedim. "Şey Demir Bey aklıma gelmişken ben size kafamda tasarladığım şeyleri söyleyeyim" dedim . Yarım kalmışlığın verdiği surat ifadesi ile bana "Peki"dedi sadece. Bazen galiba fazla ileri gidiyordum ama ne yapayım ben buydum işte. Eğrisiyle doğrusuyla tamı tamına bir Eylül...
Mekanı gezerken ona aklımdaki her şeyi söylemiş fikrini almıştım. Hemen hemen akşam olmak üzereydi. Ben Demir Bey'e dönerek "Ben söylediklerinizi göz önünde bulundurarak geriye kalan şeyleri hallederim. Akşam olmak üzere. Ben en iyisi artık gideyim izninizle"dedim. "Hemen gitmek zorunda mısın? Aslında biraz vaktin varsa sana bir yorgunluk kahvesi ısmarlayayım. Malum bugün çok yoruldun."dedi. "Kusura bakmayın ama eve gitmem gerek"dedim . Anlayışlı bir şekilde kafasını sallarken "Peki o zaman seni evine bırakmam için izin ver o zaman"dedi . Bunu niye yapıyordu. Ben uzaklaşmak adına bir adım geriye giderken oda ardın sıra peşimden gelip izin vermiyordu uzaklaşmama. "Aslında hiç gerek yok. Ben otobüse biner giderim. Sağolun."dedim. Yüzüme biraz kırgın biraz da kızgın bir şekilde bakarak "Saçmalama lütfen. Araba varken ne gerek var ki" dedi bana. Ne olduğunu anlamadan bileğimden tutarak,beni otelin çıkışına yönlendirdi. "En iyisi bu şekil . Yoksa geleceğin yok senin."deyip otelin kapısından arabanın yanına gidene kadar bileğimi bırakmamıştı.Bu şekilde yanından geçtiğimiz insanlar Demir Bey'e baya kötü bakışlar atıyordu. Biran bu halimizi gülünç bularak tebessüm ettim. Arabanın yanına geldiğimizde bana dönüp beni sırıtırken görünce "Allah aşkına düştüğümüz duruma bak. Resmen herkesin gözünde zorba bir adam profili çizdim sayende. Ne olurdu sanki biraz uysal olup beni dinleseydin"dedi. Bu sözleri beni pek etkilemediğini ve önemsemediğimi belli etmek adına iki omuzumu da yukarı doğru kaldırıp 'Banane siz düşünün 'mesajı vermeye çalıştım,her ne kadar umrumda olsa da. "Ben kime diyorum ki zaten "diye çaresizce söylendi. Oh canıma değsindi. Bir daha bana haksız yere kızıp bağırmayı bırakırdı belki.
Arabanın ön kapısını açıp binmemi beklerken ben onun beklemediği bir şekilde arka kapıyı açıp oturmuştum bile. Eminim baya sinirlenmişti şu anda. Ön kapıyı sert bir şekilde çarptıktan sonra sürücü koltuğuna geçerek "Eylül ne yapıyorsun. Yani bütün bunlar sadece o telefon konuşması içinse inan biraz fazla oldu ve sabrımı gerçekten zorlamaya başladın. Bak hatamı kabul edip senden özür diledim. Çocuk gibi uzatmanın ne anlamı var anlamıyorum. Neyse şimdi bütün bu olanlara bir son verip lütfen ön koltuğa gelir misin?"diye sordu. Haklıydı aslında . Biraz fazla ileri gidip sabrını zorlamıştım galiba. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Kızgınlık değildi aslında gözlerindeki. Yorgundu... Bu günün vermiş olduğu bir yorgunluk muydu yoksa benden kaynaklanan bir şey miydi? Ne olursa olsun mutlaka bir payım vardı işte sırf bu yüzden onu daha fazla sinirlendirmemek adına hemen ön tarafa geçmiştim . Emniyet kemerini taktıktan sonra ellerimi önümde birleştirdim. Sessizce bekliyordum sadece. Arabayı hareket ettirerek sürmeye başladı. Bana bir ara sadece evimin nerede olduğunu sormuştu ben de basit bir şekilde tarif etmiştim. Onun dışında yol boyunca hiç konuşmamıştık. Arabayı yavaşlatıp park etmesi üzerine etrafıma baktıktan sonra geldiğimizi fark etmiştim. Hafif bir şekilde dönerek"Teşekkür ederim Demir Bey. İyi akşamlar"dedim. Başını hafif sallayıp "Önemli değil. İyi akşamlar. Zeynep'e selam söyle"diye karşılık verdi bana. Arabanın kapısını açıp arabadan indim. Kafamı kaldırıp arabanın içindeki Demir Bey'e baktım. Oda bana bakıyordu. Birden elim benden bağımsızmış gibi havaya kalktı ve sallanmaya başladı. Kendime geldiğimde anlamıştım ki çok geçti. Bana gülümseyerek bakıyordu. Oda elini kaldırıp bana karşılık verdi. Ben diğer elimle sallanmakta olan elimi indirip bir kere vurdum . Ne yapıyordum ben böyle. Kendi içimde kendime sataşırken arabanın içindeki Demir Bey'in genişleyen gülümsemesini görmemle kendime çeki düzen vererek baş selamı verdim ve eve doğru yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖYLEYEMEDİM...
Horor"Dile benden ne dilersen küçüğüm. Aşk mı lazım sevgi mi?" dedim ve ardından elini alıp tam kalbimin üzerine koydum" İşte hepsi burda . En derininde, her köşesinde en güzel yerinde tam ortasında.... Söyle küçüğüm bize başka ne lazım. Herhangi bir sö...