Sonunda söyleyebilmiştim. Jonghyun, gözlerini pörtleterek bana bakmaya bakıyordu. Çok şaşırmıştı, bu her halinden belli oluyordu. Birden tüm şaşkınlığını silip ciddi bir şekilde gözlerimin içine bakmaya başladı. Kızacak mıydı? Yoksa dalga mı geçecekti?
''Jungkook, ne zamandan beri?'' Beklediğime nazaran çok sakin bir ses tonuyla konuşuyordu.
''Aslında okula başladıktan birkaç ay sonra ona ilgi duymaya başladım. Ama daha yeni yeni onu sevdiğimi kabullenebildim. Bu kadar geç söylediğim için özür dilerim Jonghyun.''
Sesim titrek çıkmamıştı. Bunun için binlerce kez şükür ediyordum.
Jonghyun, aniden kahkaha atmaya başlamıştı. Bu ne içindi? Gerçekten dalga mı geçecekti?
''Kook, özür dilemene gerek yok. Sadece birisine, hele bir erkeğe aşık olacağın aklıma gelmezdi. O yüzden biraz tuhaf ve komik geldi.'' Jonghyun beni şaşırtmaya devam ediyordu. Kızmamıştı, dalga geçmemişti.
''Nasıl itiraf edeceksin?'' Sorusuyla birlikte derin düşüncelere daldım.
Gerçekten nasıl itiraf edeceğim? Namjoon hyung beni o kadar gaza getirip, cesaretlendirdi. Fakat bunu ona söylemek kolay hiç olmayacaktı.
Kafamı sağa sola sallayıp negatif düşüncelerimden silkelendim. Ben Jeon Jungkook'um. Her şeyi yapabilirim. Korkmama gerek yok. Sadece bir itiraf sonuçta en fazla ne olabilir ki? Zaten büyük ihtimal reddedileceğim. Etrafında o kadar güzel kız varken benimle ilgilenmezdi. Ama gelin görün ki vereceği tepkiyi bildiğim halde şansımı denemek istiyordum. Ne olursa olsun en fazla bir iki gün ağlar, eski halime geri dönerdim.''Karşısına çıkıp, onu sevdiğimi söyleyeceğim.''
''Bu kadar mı?''
''Ne bekliyorsun Jonghyun, tek taş yüzük alıp evlenme teklifi mi edeyim?''
''Kook, ne saçmalıyorsun? Hislerini iyi bir şekilde anlatabilirsin. Yoongi, ne kadar karı kız peşinde koşan biri bile olsa eminim etkileneceği bir kalbi falan vardır...Yani yüksek ihtimalle vardır.'' Haklıydı, yavşaklarında yavşak olmalarına rağmen duyguları olabilirdi. Hem belki iyi bir şekilde hislerimi ifade edebilirsem, onunla çıkma şansım olurdu.
''Haklısın, Jonghyun. Bunu deneyeceğim.''
~
Sonunda, zil çalmıştı. Hemen çantamı alıp sınıftan çıktım. Bir kere karar vermiştim, itiraf edecektim. Merdivenleri ikişerli şekilde çıkmaya başladım. Yoongi, görüş açıma girmişti. Yanında ise Sun Hee denilen sürtük vardı. Her zaman olduğu gibi şimdi de Yoongi'nin peşinde 'Oppa' diye dolanıyordu. Tuhaf olan şu ki, her gün başka bir kızı koluna takıp gezen Yoongi, yaklaşık bir haftadır Sun Hee ile takılıyordu. Umarım aralarında aşka dair bir şeyler yoktur. Tam yürümeye başlayacakken öğretmenin güzeller güzeli sesiyle durup arkama döndüm.
''Jeon Jungkook, buraya gel.''
''Efendim hocam? Bir şey mi oldu?''
Elindeki kutuyu bana uzatarak konuştu.
''Bu kutuyu öğretmenler odasına bırakabilir misin?''
''Gerçekten o kadar öğrenci arasında beni mi buldunuz?'' Sessiz olduğunu düşündüğüm şekilde mırıldanmıştım ama sanırım pek sessiz değildi.
''Bir şey mi dedin?''
Ölümcül bakışlarını atarak konuştuğunda durumu kurtarmak adına şirince gülümseyip öğretmenler odasının yolunu tuttum.
~
Kutuyu verecek başka bir zaman yoktu sanki! Tam kendimi hazırlamışken neden böyle şeyler oluyordu anlamıyorum. Neyse, umarım Yoongi okuldan gitmemiştir. Yoongi'nin sınıfına doğru bu kez farklı bir motivasyonla yürümeye başladım. Çok heyecanlıydım, bir sorun çıkmaması için bildiğim tüm duaları ediyordum.
''Ahh, Y-Yoongi biraz daha nazik ol lütfen!'' Duyduğum ses ile birlikte, gözlerim yuvalarından çıkacakmışçasına açıldı. Düşündüğüm şey değildir değil mi? Olamazdı zaten?
Yoongi'nin sesiyle birlikte şaşkınlıktan açılan gözlerim bu kez dolmaya başlamıştı.
''Sun Hee, rahat dur birazdan bitecek.''
Oysa ben bugün, ona onu sevdiğimi söyleyecektim. Fakat Yoongi denilen piç burasının okul olduğunu bile unutmuş yine kim olduğunu en kötü şekilde hatırlatmıştı bana.
Gözümden akan yaşla yere çöküp, ağlamaya başladım. Ben gerçekten Yoongi'yi neden seviyorum ki? O, kızlarla gönül eğlendirip, insanların duygularıyla oynarken ben neden hâlâ onu seviyorum? Gerçekten acınası durumdayım. Sessizce ağlarken daha fazla nefessiz kalmaya dayanamayıp, sesimin boş koridorda yankılanmasına izin verdim. Kalbimde oluşturduğu boşluk tarifsizdi. Yoongi, Sun Hee sürtüğünü becerirken, ben burada salak gibi ağlıyordum. Bu zamana kadar kimseyi sevemeyen ben, bir piçe aşık olup şimdi onun için ağlıyordum. Gerçekten, salağın tekiydim. Kalkıp gitmek istiyordum fakat duvara tutunup kalkacak gücü kendimde bulamıyordum.
"Yoongi, sen tam bir aptalsın!"
Bağırarak söylediğim şey ile, Yoongi'nin sesini duymuştum.
''Kim var orada?'' Sesimin, onların duyacağı kadar yükseldiğini fark edememiştim. Ses kontrolü üzerine çalışmam gerekiyordu.
Ayak seslerini duyduğum gibi çöktüğüm yerden kalktım. Beni görmemeliydi. Arkamı dönüp, koşmaya hazırlandığımda Yoongi'nin sesini işittim.
''Sen kimsin?'' Sesini yükselterek söylenmeye devam ettiğinde, ben çoktan koşmaya başlamıştım. Az önce kalkacak gücü kendimde bulamazken, şu an koşuyordum. Buna korkunun kuvvetli etkisi deniyordu beyler.
~
Namjoon hyungun, yanına gidiyorum. Konuşacak birisine ve rahatlamaya ihtiyacım vardı. Şu an beni anlayabileceğini düşündüğüm tek insandı Namjoon hyung.
Ofisinin bulunduğu binanın önüne gelmiştim. İçeriye girip, odasında bir hastasının olmadığını öğrendikten sonra odasına doğru yürümeye başladım. Kapıyı tıklatmadan içeriye girdiğimde, gözlerini direk bana doğru çevirmişti.
''Jungk- Bu halin ne böyle?'' Ağlamaktan şişmiş gözlerime ve kızarmış burnuma bakarak konuştu.
''Namjoon hyung, ben bir salağım. Çok büyük bir salağım.'' Ağlamaya başlayarak konuştuğumda, kollarını açarak bana doğru gelmişti. Ona doğru yürüyüp hızlı bir şekilde sarıldığımda, ani hareketimle sendelemişti. Kafamı göğsüne yaslamış ağlıyordum. Ellerini saçlarıma atıp okşamaya başlamıştı.
Bu daha iyi hissettiriyordu.
~
Biraz sakinleştikten sonra, oturup her şeyi anlatmıştım. Namjoon hyungun yüzünde, hem sinirli hem de üzgün bir ifade vardı.
''Jungkook, yanlış anlamış olamaz mısın?''
''Hyung yanlış falan anlamadım, her şey gayet netti.'' Sesimin yüksek çıkmasıyla birlikte Namjoon hyung seslice yutkunmuştu.
''Aish! Bu velet gerçekten neden böyle olmak zorunda?'' Bu sefer sesini yükselten Namjoon hyung olmuştu, seslice yutkunan ise bendim.
''Hyung ne yapmam lazım? Lütfen, yardım et. Kafam çok karışık.'' Derin bir nefes alıp silkelenmişti.
''Jungkook, sakın bırakma. Sen onu seviyorsun, bunu onun bilmesini sağlamalısın.''
Namjoon hyung, doğruyu söylüyordu. İyi güzel konuşuyordu ancak biraz kendimi toparlayıp olayı sindirmem gerekiyordu. Kesinlikle sakin kafayla düşünmem lazımdı.
Namjoon hyung ile vedalaştıktan sonra odasından çıkıp eve doğru yürümeye başladım. Kafam çorba gibi olmuştu. Gerçekten yanlış anlamış olabilir miydim? Neresini yanlış anlayacaksın Jungkook?! İç sesim, yine konuşmaya başladığında onu umursamayarak sakin kalmaya çalıştım. En kötüsünü söyleyen sesin yanında, cılız bir ses daha vardı içimde.
Bunun bir yanlış anlaşılmadan ibaret olmasını diliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVILGEL [Yoonkook] düzenleniyor
FanfictionJeon Jungkook aşık. Min Yoongi ise yavşak. Namjin&Vmin