Jungkook
Yoongi ile geçirdiğim her dakikayı aklıma kazımıştım. Hatırladıkça yüzümdeki saçma salak gülümsemeye engel olamıyordum. O kemikli ve büyük elleri, elime değdiği zamanki his tarifsizdi. Evet, Yoongi elimi tutmuştu ve ben hâlâ bunun etkisinden çıkamıyordum. Ah, biliyorum abartılacak bir şey değil ama aptal aşıklar gibiydim işte.
Eskisi gibi birisi olmadığım için bir yandan seviniyordum. Yoksa, benim için kötü şeyler olabilirdi.
Eskiden ne oldu ki? Hatırlamak bile içimde büyük bir utanca sebep oluyordu.
Sevdiğim kişi eğer beni terk edip giderse, kendime zarar veriyordum. Çoğu zaman terk edecek aşamaya bile gelemediğimiz için her şey daha kötü oluyordu. Platonik aşklarım için sürekli intihar girişimlerinde bulunuyordum. O kadar çok hastaneye gidiyordum ki artık doktorlar beni görünce endişelenmemeye başlamıştı.
Bileklerimdeki kesik izleri, yok olmaya çok yakındı. Fakat hâlâ belirgin bir şekilde göze batıyordu.
Kaç kere kan akıtmıştım veya ilaç içerek kendimi birçok kez zehirlemiştim sayamamıştım bile.
Gereksiz kişiler için kendime sürekli zarar veriyordum. Onlar beni bir gram umursamazken ben onlar için kendimi mahvediyordum. Asıl güçsüzlük buydu işte.
Önemsemediklerini bildiğim halde, durmuyordum aksine her gün daha çok işkence ediyordum zayıf bedenime.
Her zaman yeni kesikleri bileğime eklemekten çekinmiyordum. Yaşımın verdiği aptallıktı.
Bu izler zamanla hoşuma gitmeye bile başlamıştı. Ailem artık delirmeye başladığımı düşünüyordu.
Küçük oğlunuzun güvenlik kilidi olan makaslar kullanması gerekirdi, jiletle kendini kesmesi değil.
Artık psikolojik desteğin yetersiz geldiğine karar verip tamamen hastaneye yatmam gerektiğini söylemişlerdi. Ama başarılı olamamışlardı. O zamanlarda, Namjoon Hyungun yanına gidiyordum. Durumumu o takip ettiği için onun izni olmadan o cehennem gibi yere yatıramamışlardı.
Aslında ailem haklıydı. Bende bazen deli olduğumu düşünüyordum. Kimse tarafından sevilmemek hissi, gerçek olmasa bile korkunçtu.
Kendimi karanlığa sürüklemekten başka yaptığım bir şey yoktu. Çaresizdim, bu çaresizliği kendim yaratmıştım.
Namjoon Hyugun yanına, çok eskiden beri gidiyordum.
İki yıl boyunca bana gösterdiği ilgi, benden ümidini kesmiş olan aileminkinden daha fazlaydı. Sarıldığı zaman bıraktığı his, anne şefkati gibiydi. Daha önce annem bana böyle bir duygu hissettirmemişti. Annemin bakışlarındaki korku, kendimi ucube gibi hissetmeme neden oluyordu.
İstemesede beni sevemediğini çok belli ediyordu. Ama ben kırıldığımı hiçbir zaman ona belli edemedim.
Yanına gidip, anne neden beni sevemiyorsun? diye sorduğumda beni yanıtsız bırakırdı.
Beni sevmesi için her şeyi yapıyordum. Yine de olmuyordu. Bazı şeyler insanlarda derin yaralar açıyordu. Ona kızamazdım.
Bir süre sonra önemsememeye başladım. Yorulmuştum.
Sevse ne olur, sevmese ne olur? Diye düşündüm. Hâlâ da aynı şekilde düşünüyordum. Aramızda sıkı bir bağ yoktu. Uğraşmayı bıraktığım zaman bu bağ, bir daha hiç oluşmayacak şekilde yok oldu.
Tedavi gördüğüm o iki yıl boyunca, Namjoon Hyung öz ağabeyimmiş gibiydi. Hatta daha fazlası. O olmasa şu an hayatta olur muydum? Yüzde bir ihtimal bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVILGEL [Yoonkook] düzenleniyor
FanfictionJeon Jungkook aşık. Min Yoongi ise yavşak. Namjin&Vmin