*
Küçükken bize ne olmak istediğimiz sorulduğun da benim yanıtım her zaman, "Anne!" cevabı olurdu.
Aynı sınıfta olduğum yaşıtlarımın annesine bakardım dalgınca, okula çocuklarını bırakır yanağına anne öpücüğü kondurur ve giderlerdi. Ben hiç o öpücüğe sahip olamamıştım ya da babam tarafından bir hata yaptığım da azarlanamamıştım. Adam daha beni istemiyor ne kızması? Ailesi tarafından istenmediği apaçık belli olan bir kızdım. Aslında babama tek kızdığım nokta; uçkuruna sahip olamaması, hadi olamadı bari dikkat etsemesi gerektiğiydi.
Canım önceki kadar acımıyordu, ya da ben acıyan taraflarımı yok saymayı öğrenmiştim.
Acaba ona benziyor muydum? Ela gözlerimi annemden almışım ama burnum anneme hiç benzemiyordu. Suratımın uzun olması, boyumun diğer kızlara nazaran kısa olması peki? Tamam, çok kısa değildim ama çokta uzun değildim.
Zamanla o meslek seçimim değişti, yerini yaşam koçluğu aldı. Artık anne olmak istemiyordum, bir kız çocuğu annesinden ne görürse kendi kızına onu yaparmış. Bazı arkadaşlarımın bana ısrar ederek ve gazlayarak yaşam koçu olmamı söylemesi aklıma yatmıştı. Beyza, beni apaçık tehdit etmişti, bu işte iyi olduğum ve kendimi değerlendirmem gerektiği ile ilgili. Çünkü ona verdiğim taktiklerle hem zayıflamış, hem de sevdiği adamla evlenmişti. Beni dinlemesine şaşırmıştım çünkü ben ondan beş yaş küçüktüm.
Beyza ile internetten tanışmıştık. İlk mesajı atan oydu. Baya kırgındı o zamanlar. Kendinden küçük biriyle konuştuğunu umursamadan bana derdini anlatıyordu. Ben de dinledim. Önüne bazı seçenekler sunduğumda itiraz etmeden denedi, aslında beni şaşırtan, işe yaramasıydı. Şaka gibi geçen bir senede tanışmıştık. Ben o zaman on yedi yaşıdaydım, o ise yirmi iki. Bir sene okul tekrarı yaptığım için sınıftakilerden bir yaş büyüktüm. Lisenin ilk yılı ergenlik dönemime denk geldiği için bazı tutarsız davranışlarımdan dolayı tekrar etmiştim.
Lise ikiye geçtiğimde Gurur oturmuştu yanıma. Ondan beri yan yana ama yabancı gibi oturuyorduk. Ta ki düne kadar.
Bugün iddiamı kesinleştirmek için bir kafede buluşma kararı vermiştik. İçtiğim ikinci kahveyle sinirlendim, kız olan bendim geciken oydu. İç sesimi duymuş gibi kafenin kapısından o girdi.
Buz mavisi bir kot, gri bir tişört giymiş, saçları yine özensiz, kemik gözlüğü biraz aşağı düşmüş bir şekilde girdi kapıdan.
Siyah gözleri masalarda beni aradı, bu yavaş aramayı sona erdirip elimi kaldırdım. Hızlı bir şekilde beni gördü hemen. Yanıma oturdu, selam vermedim çünkü bu huyunu sevmemiştim. Dakik olması lazımdı.
"Yolda kaza olmuş, trafik tıkalıydı." Dedi. Açıklama yapmasını beklemiyordum. "Şöyle bakmayı kes."
"İyi tamam be," arkama yaslandım. Bize gelen garson kahvemi gözleriyle kontrol ederken, Gurur'a yaklaştı. "Ne alırdınız?"
"Açım ben," diye söylendi Gurur. "Sen şöyle donat..." derken hayretle ona baktım ve ayağına vurdum.
"Siz ona bir kahve getirin yeter!" dedim kızgınca.
"Ne kahvesi lan. Karnım aç!" gülmemek için kendimi tuttum, işim vardı benim bu çocukla.
Gözlerimle garsonu gönderdim. "Buraya senin o göbeğine göbek katmaya değil, o göbeğini kasa çevirmeye geldik!" Diye dişlerimin arasından konuştum.
Gözlerini devirdi. "Öt,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİZ
Teen FictionBeliz; O, annesinin belirgin iziydi. Kalbinde istenmeyen lekeydi. Gurur; O ailesinin soyadıyla şanslı bir adamdı. Yakışıklı değildi. Aksine, dişi telli, gözlüklü, kilolu ve garip biriydi. Bu iki farklı hayat altı aylığına bir anlaşma yaparsa ve bil...