İyi akşamlar,
Öncelikle uzun bir bölüm ve bize göre eğlenceli... İnşallah sizin içinde öyle geçer.Hadi başlayalım;
Sevgi...
İnsanı çaresiz bırakan ve zaaf yapan bir duygu.
Kimine göre sevgi olmazsa olmaz, kimine göre sevgi insanın bağışıklığını yok edip, zayıflatan bir duygu. O küçük kız ne zayıftı ne de o gerekli duyguya sahipti. Sahip olduğu tek şey yalnızlıktı, kollarına sarıldığı güvendiği tek şey yalnızlıktı...
Bir uçurtma uçurdu doğduğunda, güzel anılarını olacağı o ipi elinden zorla alıp havaya bıraktılar.
Küçük kız baktı, ağlayamadı.
Uçurmasını elinden alıp serbest bırakan annesiydi.
Yorgunluğun verdiği yükle yatağımda sürekli dört dönüyor kaçırdığım uykumu yakalamaya çalışıyordum. Sıcaktan terlemiş bedenimi biraz daha gerip yatakta iyice yayıldım. Tam dalıyordum ki kapının alacaklı gibi çalması beni yerimden hızla kaldırdı, uyku sersemi olduğum için bacağımı yatağın köşesine çarptığımda ağzımdan bir inilti kaçtı. Kim geldiği hakkında fikir yürütürken telaşla sekerek yürüyordum. Kapıcı olduğunu şıkkını onaylayıp koşarak açtım. Açtığım kapıyla beraber elim boşluğa savrulmuş yüzümde belli bir şaşkınlık kol gezmişti. Şoka girmiş gibi dondum kaldım. Kapıda görmeyi beklediğim son kişi duruyordu.
Tamam, annem de son kişiydi ama Müzeyyen değildi. Kızarmış gözleri ve burnuyla bana bakıyor dudaklarını birbirine bastırıyordu. Şaka gibi İstanbul'dan buraya beni ziyarete gelmediği ortadaydı. Şaşkınlık aramızda asılıydı hala, ne ben içeri davet ediyordum, ne de o bir tek kelime ediyordu.
"Almayacak mısın beni?" diye hıçkırdı. Ağlaması garibime giderken bu güzel kızın neden bu kadar çirkin ağladığını sorguladım.
"Müzeyyen?" Şaşkınlığımla ona bakakaldım. Kapının önünden çekilip kenara geçerek geçmesini sağladım. Elinde tuttuğu koskocaman valizi zorda olsa, hunharca sürükleyerek içeri soktu. Arada burnunu çekip garip sesler çıkardı.
"Bitti," dedi ağlayarak, salyası sümüğü birden iç içe geçti. Bense hala olayı idrak etmeye çalışıyordum. "Terk ettim Timuçin'i, kaçtım ve sana geldim."
Salonda ki koltuğu elimle işaret ederek oturmasını işaret ederken hakikaten kaçarak geldiğini anladım. Benim bildiğim Müzeyyen saçını asla topuz yapıp eşofmanla dışarı çıkmazdı. Gözleri de şiş.
"Dur sakin ol Müzi, ne oldu?" sesim de şaşkınlıkla beraber sinirde vardı. Birden bire gülle gibi gelmiş oturuyor ve bitti diyor. "Anlat şunu adam akıllı."
"Dedim ben ona! O sekreteri bir daha görmeyeceğim dedim. O ne yaptı kara odun, kara öküz. Özel asistanı yapmış benim inadıma."
Yanına oturdum. Gurur içeride uyuyordu ve çok yorgundu uyanmasını istemediğim için kısık sesle konuştum. "Neden bir birinize inatken bir o kadar saplantılısınız ki..?"
"Beliz... O öküz beni çok üzdü." Diye ağlamaya başladı. Gözlerimi devirip onu kucaklayıp teselli ettim. Olur dedim. Barışırsınız dedim. Müzeyyen sürekli beter olsun dedi.
Belirli bir süreden sonra sıcak basmış birbirimiz itmiştik. Böyleydik biz severken birbirimize tiksintiyle de bakabilirdik. Ama dostluğumuz daimdi. Benden dört yaş büyüktü ve iki sene önce evlenmişti Timuçin'le. Ben o zamanlar on altı yaşımın ortalarındaydım. Çok delice bir aşktı onların ki. Herkes ayrılacak gözüyle bakarken yıldırım nikâhıyla evlenmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİZ
Teen FictionBeliz; O, annesinin belirgin iziydi. Kalbinde istenmeyen lekeydi. Gurur; O ailesinin soyadıyla şanslı bir adamdı. Yakışıklı değildi. Aksine, dişi telli, gözlüklü, kilolu ve garip biriydi. Bu iki farklı hayat altı aylığına bir anlaşma yaparsa ve bil...