Bana destek olan Helin, Öykü, Ebrar, Buse'ye minnetim. Biri daha var o da bir duvarın arkasından bana destek oluyor.
Her şeyimsiniz!!!
Küçük adımlar, büyük mutluluklara gebeydi...
Attığım minik adımlar beni mutluluğa götürür mü bilemezdim fakat azimle gidilen her yolun sonunda bir ışık vardı. Karanlığın koynunda uyuduğum da kulağıma çalınan küçük bir tıkırtıyla gözlerimi açmadan kaşımı çatıp sorguladım.
Annem olacağını pek sanmıyordum, Gurur'da yan koltukta uyuyordu. Güliz abla evde olduğunu biliyordum. Sorgulamam bittiğin de gözlerimi kısıkça açtım ve gelenin kim olduğuna baktım. Hemşirelerden biri serumumu değiştiriyordu. Yeni uyanmanın ve ilacın etkisiyle boğuk bir tavır vardı üzerimde. Hemşire serumu değiştirmiş ve gözlerimin içine bakıp gülümseyip sessizce odadan ayrılmıştı.
Sessizlik, bir örtü gibi odanın üzerine serilmiş her tarafı kaplamıştı. Hastaneden çıkan bir tıkırtıyı bile bu odadan duyabilecek kapasiteye sahip kulaklarım da ayrı bir cabasıydı.
Yataktan biraz yukarı kayıp sırtımı başlığa dayadım ve derin bir nefes aldım. Yanımda ki dolabın üzerinde bulunan nefes açıcıyı elime alıp derin bir nefes çektiğim de sırtımda bulunan bütün kemiklerin ciğerime mızrak gibi saplanma hissi canımı acıtıyordu. Çok sert yere çarpmıştı o adam beni.
Tereddüt de kaldığım bir andayım, şimdi aramalı mıydım? Yoksa umurumda olmamalı mıydı?
İhanetin tadı damağıma yapışmış ha bire ağzıma küflü tadını veriyordu. Salladığım elime aldığım telefonun rehberine girip, Sessiz adamın numarasına bastığım da geri kapayıp telefonu yanıma fırlattım. Baş parmağımın tırnağını iki dişimin arasına alıp ısırmaya başladığım da yaptığım şeyden iğrenerek suratımı buruşturup ellerimi bacaklarımın üzerine koyup düşündüm. Ölmediğini hissedebiliyordum. Nasıl vurulduğunda içimde bir yer cız ettiyse şimdi de ederdi. Varsayımlarla bir yere varılmazdı anca kendini avutabilirdin bir süre.
Tekrar elime aldığım telefonun son arama sayfasına girip numarayı sağa kaydırdığım da kulağıma götürüp bekledim. Her bir çalışta ümitlerim bir nebze aşağı çekilip beni alt ediyordu, nasıl bu kadar benliğime işlerdi bu adam? Telefon kapanmaya yakın açıldığın da gözlerim fal taşı gibi açıldı ve sertçe yutkundum. Bir süre ses gelmedi ama sonra "Alo?" denildiğini duydum.
Ses, sessiz adama ait değildi, Mustafa'ya aitti.
Benliğimin çekildiği hissi odaya yayıldı. Sustum.
"Beliz, orada mısın?" Diye sordu Mustafa. "Ses ver!"
Derin bir nefes aldığım da gözlerimi kapadım. "Buradayım!"
"Şükürler olsun iyi misin?" Sesinde belli olan endişe beni şaşırttı. Benim nasıl olduğumu mu merak ediyordu bu adam?
"Ben iyiyim," diye konuştum cızırtılı bir sesle. Bir kaç saniye susup bekledim. "O nasıl?"
"Abim..." Duraksadı. "Kötü."
Sessizliğin üzerini örten odanın bir anda üzerinden örtü çekildi ve kanlı bir yağmur başladı. Ellerime damlayan kanın kokusu midemi burktu. "Çok mu kötü?" Fısıltım çatlayan bir tohum gibiydi. Ağlamaya müsaitti.
"Sürekli seni sayıklıyor," dedi düşünceli bir sesle. "Ben seni gelip alsam, bir kaç dakika onu görsen olur mu?"
"Olmaz!" Dedim bıçak gibi bir sesle. "Onu görmek istemiyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİZ
Novela JuvenilBeliz; O, annesinin belirgin iziydi. Kalbinde istenmeyen lekeydi. Gurur; O ailesinin soyadıyla şanslı bir adamdı. Yakışıklı değildi. Aksine, dişi telli, gözlüklü, kilolu ve garip biriydi. Bu iki farklı hayat altı aylığına bir anlaşma yaparsa ve bil...