9. Bölüm: Hisler

22 7 2
                                    

Tek bir kelime konuşmamak konusunda özel eğitim almışlar sanırım. Çünkü tek kelime konuşmuyorlar. Byanca'yı kendi gözetmeniyle yemek yerken gördüm, diğerlerinde gayet iyi anlaşıyorlardı. Ancak Ejnar ile benimki mahkeme duvarı gibi yüzleriyle sürekli bize bakıp birşeyler yazıyorlardı. Çalışmalar bittikten sonra bile. Onlar yakinlardayken Ejnar'ın yanına gitmekten çekinir olmuştum artık. Öyle bakıyorlardı ki. Ziyaretlerinin yarısını tamamlamışlardı. Bir bu kadar daha onlara dayanabilecek miydik bilmiyorum ama başka çare de yoktu. Doldurduğu evraklardan adının Joseph olduğunu öğrenmiştim ve sadece o kadar. İletişim kurmuyor ve mimik denilen şeyi kullanmıyordu. Kesin kız arkadaşı yoktur. Bu adam böyleyse bunun anası danası nasıldır acep?
Sabah sporumuzu yaptıktan sonra kulübeme uğradım. Duş almam lazımdı. Çok terlemiştim. Sanırım bundan olacak ki çalışmalara yaklaşık 10 dakika geç kaldım. Bu aslında çok sorun olmazdı. Tabi bu adamlar gardiyan gibi başımızda olmasaydı. İçeri girdiğimde şeften özür diledim. Bana sorun olmadığını hızlıca yerime gitmemi söyledi. Çok iyi biri. Ama Joseph (Korkunç gözetmen) için aynı şeyleri söylemek mümkün değildi. Suratı beş karış halde gözlerini dikip çok sorumsuz olduğumu, bu işi ciddiye almadığımı, burada bu kadar kişi bizim için çalışırken benim kim olduğumu ve bırakıp eve gitmem gerektiğini söyledi. Aslında söylemek yerine daha çok bağırdı. Bunları söylerken gayet sakindim. Arkasını döndü ve kendiyle konuşur bir şekilde "Türklerin burada ne işi var ki zaten?" dediği anda damarın attı. "Ne diyosun lan sen?" diye bağırdım. Kimse böyle birşey beklemiyordu. Herkezin gözleri bir anda büyüdü. Yüksek yetkili biriyle "Lan" lı konuşmaya cesaret etmeyi bırak düşünemezlerdi bile. Ama kimseye böyle birşey deme hakkını vermem veremem. Şaşkın bir şekilde arkasını döndü. Kaşlarım çatık sinirli bir halde yüzüne bakıyordum.
-Az önce bu zamana kadarki bütün emeklerini sildin aptal kız. Atıldın. Biz buradan ayrılmadan önce buradan gitmeni istiyorum.
Harfleri birer mermi gibiydi. Ellerim titremeye başım dönmeye başladı. Savaşmaya çalışdım dik durmam lazımdı. Çok çabaladım. Çok. Ancak en sonunda istemsiz bir şekilde yavaşca kendimden geçtim.
Gözlerimi açtığımda Ejnar başımda durmuş bana bakıyordu.
- Sonunda uyandın.
- Nooldu?
-Çalışmada birden yere düştün. (Yavaşca kulağıma eğilerek.) Onlara bunun daha önce olmadığını söyledim şekerin düşmüş sanırım ama buna bir baktırmalısın.
-Ben atıldım Ejnar. Bütün çabalarım, hayallerim her şey gitti.
Ejnara sarılarak ağlamaya başladım. Daha önce hiç bu kadar berbat hissetmemiş hiç böyle ağlamamıstım. Ejnar da bana sarıldı.
- Ne saçmalıyorsun?
- Duymadınmı onu bitti işte.
- Kimi? Sen neyden bahsediyorsun.
- Çalışma alanındaki olaydan.
- Çalışma alanında bir olay olmadı. Sakinleş rüya görmüş olmalısın.
- Hayır. Ben ben onunla kavga ettim.

Yüzünde bir gülümseme belirdi. İçim öylesine ısındı bütün korkularım öylesine gitti ki dünyanın en güvenli yerinde hissettim kendimi. Umutla baktım gözlerinin içine.
- Sakinleş kimse seni buradan gönderemez. Hem sensiz burası çok sıkıcı olurdu. Kabus diye adlandırılan rüyalardan görmüşsün.
- Sen gerçekmisin?
Gülmeye başladı.
- Canavarlardan korkan küçük kızlara benziyosun.
Kalkıp elimi tuttu.
- Yüzünü yıka hadi.
Bunları yaşadıgıma yemin edebilirim. Atılmıstım ve atılmamıştım. Uyanırken sanki yeni bir hayata gözlerimi açmıştım. Ve ilk gördüğüm Oydu.

Soğuk suyla yüzümü yıkayarak rüyanın etkisinden çıkmaya çalıştım. Dışarı çıktığımda Joseph ve şef kapıda duruyorlardı. Doktor beni bir yere oturtup birkaç soru sordu.
- Daha önce bu tarz bir bayılma yaşadınmı?
- Hayır. Aslında hayatımda ilk defa bayılıyorum. Nasıl birşey olduğunu merak ederdim. Denemedim demem artık.
Her kez biraz daha rahatladı içerdeki kasvetli hava dağılmaya başladı ve yüzlerde ufak gülücükler oluştu.
Soruları yanıtladıktan sonra dışarı çıktık. Günün daha başıydı ve ben izinliydim. Yanımda yaverlik yapmak için Ejnar da izin almıştı. Yaşasın bayılma izinleri.
- Her gün sırayla birimiz bayılsamı acaba?
- Kalkıp ağlamıycaksan bana uyar.
Durdu. Aklına birşey gelmiş gibi bana baktı.
- Biz izinliyiz ve burada duruyoruz öyle mi.
- Dansöz mü oynatalım?
- Ney?
Anlamsızca yüzüme baktı.
- Boşver
- Her neyse. Ejnar'la bir güne hazır mısın?
- Eveet.

Jiple gidebilecegimiz sınırlı bir bölge vardı. Nereye gittigimizi bilmiyordum. Açıkçası umrumda da değildi oradan uzaklaşıyımda. Teybi açtım. Ejnar arabayı sürerken bir yandanda benimle şarkı söyleyip arada kafasını döndürüp bana bakıyordu. Bir süre sonra şehre vardık. Apartmanların yükseldiği bizim oralardaki normal şehirler gibiydi burası. Şehirde biraz ilerledikten sonra. Bir disko barın önünde durduk.
- Ciddi olamazsın.
- Çok ciddiyim.
Elimi tutup beni içeri sürükledi. Eski tip yerlerdendi. İçeriye girdiğimizde şaşırtıcı bir şekilde doluydu. Bir süre oturduk. Konuştuk. Güldük. Birkaç saat sonra dans etmeye başladık. Ona çeşitli koreografik hareketler gösterdim. O da beni izleyip daha çok güldü. Romantik bir müzik çaldı sonra. Dans etmeye başladık birlikte.  Gözlerinin içine baktım. Baktıkça daha çok sevdim onu. Dakika dakika saat saat sevdim. Sonsuza kadar onun gözlerinde susmak isterken bir yanım, diğer yanım çığlıklar atmak istiyordu onunla. Elini tutup gökyüzüne çıkmak istiyordu onunla. Beni kendine biraz daha yakınlaştırdı. Çok ama çok anlamıydı bakışları. Bir şey söyle dercesine, yalvarırcasına içine baktım gözlerinin. O minicik dudakları açıldı.
- Yıldızları çok seviyorsunya hani, gözlerinde yıldızlar var. Sonsuzluğa ışıldıyorlar, karanlığımı aydınlatıyorlar, bana yolumu gösteriyorlar.
Dudaklarımda bir gülümseme belirdi.
- Benim ışıklarım sonsuzluktan korkmazlar varacakları yerleri çok iyi bilirler Ejnar sen benim sonsuzluğum, karanlığım, yolum, yıldızlarım, herşeyim, öküzümün boynuzları arasındaki tepsisin.
Sarıldık birbirimize aramızdan bir toz parçası dahi geçemezdi. Saçlarımı öptü. Sarılmak ne güzel şey. Koku alabilmek. Nefesini nefesinde hissedebilmek. Mükemmel bir şey. Müzik bittiğinde ayrılıp birbirimize baktık. O minik dudakları yeniden kıpırdandı.
- Acıktın mı?
- Biraz.
Elimden tuttu ve birlikte kapıya doğru ilerledik. Hava soğumuştu. Birden dışarı çıkınca bir irkilme geldi. Ejnar bunu fark edince üzerindeki ince hırkayı çıkarıp bana verdi. Evet biliyorum çok klişe ama çokta etkileyici. Biraz ilerledikten sonra orta halli bir restoran bulduk. Yemeklerimizin söyledikten sonra beklemeye başladık. Oturduğumuz yer cam kenarında koltuktu yan yana oturuyorduk. Konuşarak yemeğimizi yedik. Yemekten sonra sıcak birşeyler içmek istedik. Kahvelerimizi içerken Ejnar kolunu omzuma attı bende elini onun arkasına koyup ona sarıldım. Ve boyle kahvemizi yudumladik sonsuza dek boyle kalmak isterdim. Bir yanımda sükût diğer yanımda huzur...

Not: Arkadaşlar çok sık bölüm atmadıgimi biliyorum ve bunun için hepinizden çok özür dilerim. Ancak şu sıraları atlattıktan sonra sizi ihmal etmeyecegime emin olabilirsiniz. Sizleri çok seviyorum okumada kalın 😊.

YüzgeçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin