Zamanın su gibi akıp gittiği yadsınamaz bir gerçekti ama şuan, şu son on beş dakikanın su gibi akıp gittiğini söyleyemezdim. Daha çok kum saatinin üst kısmında kalmış ve uzun bir süre alt tarafta düşemeyen bir kum tanesi gibiydi. Ne yaptıysam zaman bir türlü geçmek bilmemişti.
Tanıştığımız günden beri 1 hafta geçmişti. Artık vazgeçti diye düşünmeye bile başlamıştım ama dünkü mesajı ile bu düşüncem yok olmuştu.'Yarın akşam 7:30 da hazır ol.' Demişti
Kendimi gerçekten sevdiğim adamın ailesiyle tanışacakmış gibi hissediyordum. Her şey o kadar garipti ki, sanki bir rüyanın içerisindeydim. Heyecan, korku, endişe... bütün duygular peşimdeydi. Neler olacağı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Efkan dahil olmak üzere kimseyi tanımıyordum. Müge abla birazcık bahsetse de sonuçta sadece şirkette gördüğü kadarını biliyordu. Masamın üzerindeki saatle bakışmayı bırakıp tekrar aynanın karşısına geçtim. Eksik bir şey yoktu. Krem tonlarında düz kesim sade bir elbise giyinmiş, başörtü olarak ta kahverengi şal takmıştım. Anneannemden kalma, İnce altın zincirin üzerine kondurulmuş küçük pırlantaların olduğu zarif bileziğimi de takmıştım. Benim için çok değerliydi.
Telefonumun çalmasıyla komidinin üzerinde duran telefonuma koştum. Efkan arıyordu. Ona ismiyle hitap etmek bana çok farklı geliyordu. Gerçi bunu hiç sesli söylememiştim ama farklı geleceğineden emindim.Daha fazla bekletmeden telefonu açtım. "Dışarıya çık, ailenle sonra tanışırım."
"Ta-" Tamam bile diyemeden yüzüme kapatınca neye uğradığımı şaşırdım desem yeridir. Dolaptan kahverengi kabanımı elime alıp kapıya koştum. Yanında çantamı ve telefonumu da almıştım tabii. Kapıya çıkıp ayakkabılarımı giydim. Kapıyı kapatmadan önce anneme " Ben çıkıyorum." diye bağırıp kapıyı kapattım. Anneme önceden söylediğim için sorguya çekmemişti ve babama da durumu izah edecekti. Merdivenden inerken üzerimi giyinme işini halletmiştim.
Lüks arabadan korna sesini duyunca elim ayağıma dolaşmış bir şekilde hızla arabaya ilerledim. "Elfida... Elfida kız duymuyor musun." Tam arka kapıyı açacakken duyduğum ses ile arkama baktım. Elimi anlıma dayayıp sesli bir of çektim. Gelen kişi Hatice teyzeydi. Ben "Efendim Hatice teyze."derken o meraklı meraklı arabaya bakıyordu. "Nereye gidiyorsun? O adam kim?" dediğinde Efkan son derece ciddi bir tavırla arabadan indi. Hatice teyze bir iki adım gerilerken "Siz kimsiniz?" diye sordu Efkan. Hatice teyze "Ben mahalleden komşusuyum." derken ben de olanları endişeyle izliyordum. "O zaman kim olduğum ve onun nereye gittiği sizi ilgilendirmez." Efkan'ın dedikleri büyük bir şoka girmemi sağlarken Hatice teyzede benden farksız gözükmüyordu. Ortamı yumuşatmak adına sahte bir gülümsemeyle "Hatice teyze nişanlımla tanıştırayım seni." dedim ve Efkan'a baktım ama bu sadece saniyelerimi almıştı çünkü çok sinirli gözüküyordu. Neden bu kadar sinirlenmiştiki? Nişanlım dedim diye mi?
Hatice teyze son derece şaşkın ve memnuniyetsiz bir tavırla "Hayırlı olsun. Artık gideyim ben. İyi akşamlar." dedi ve son kez Efkan'a baktı. Ben "İyi akşamlar." derken uzaklaşmaya başlamıştı. Arkamı dönüp kapıyı açacakken, Efkan ciddi bir sesle "Öne." dedi. Arka kapının kolunu bırakıp, arabanın etrafından dolandım ve ön koltuğa geçtim. Daha fazla sinirlendirmemek adına diretmemiştim. Koltuğa yerleşip kemerimi taktım.
Araba ilerlerken, her zamanki ciddiyetiyle "Ailen dışında kimseye hesap verme." Bunu derken gözlerini yoldan ayırmamıştı. "Öyle demeseydim insanlara saçma sapan şeyler anlatırdı." dedim ve ekledim. "Siz ona mı sinirlendiniz? Bende nişanlım dedim diye sinirlendiniz sanmıştım." dediğimi umursamadan "Sizli konuşma." dedi. Haklıydı böyle konuşmaya devam edersem ağzım alışırdı ve ailesinin önünde büyük bir pot kırabilirdim. Tamam anlamında başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN
Romance... 'Bir kez bile yüzüme gülümsemeyen o adamı seviyorum. Gözlerime baktığında, gözlerini nefret bürüyen adamı. Ben, benden nefret eden bir adamı seviyorum. O nefret dolu gözleri, ucu körelmiş bir hançer gibi saplanıyor kalbime. Acıyor... Çok acıyor...