O, sert esen bir rüzgar, hırçınmı hırçın,soğuk, hissiz, güçlü, acımasız ve haddi olmasa da can alan, bütün hücrelerini ele geçirmiş intikam ateşiyle yanıp tutuşan ve etrafındakileri de bu ateş atan bir adam. Kız ise rüzgarın esintisine kapılmış, oradan oraya savrulan ve git gide yıpranan bir yaprak. Ne yaptığını bilmeyen, ne hissettiğini bilmeyen, düşünmeden hareket eden, naif, ürkek, kalbi Allah aşkıyla tutuşan ve verdiği sözü tutmak için uğraşan bir kız. Ama hiçbir yol kat edememiş olması Elfida'yı derin bir düşünceye sürüklüyordu. Ne yapması gerekiyordu? Korktuğu bu adama nasıl yardım edebilir bilmiyordu. Ama ona hissettiği tek duygunun sadece korkudan ibaret olmadığını bilse de kabul etmek istemiyor ve kendini kandırıyordu.
Bu hissiz, duygusuz adamı sevmek için kör ve sağır olmak lazımdı. Kötü sözlerini duymayıp, korkunç gözlerini görmemek onu sevmenin tek yolu olabilirdi. Ama Elfida ne kördü nede sağır. Sadece kalbi körleşmiş, aklı sağırlaşmıştı o kadar. Peki Efkan gibi soğuk ve acımasız birini sevmek için bunlar yeterli miydi? Tabiki de değildi, zaten Elfida'nın kendini kandırma sebebide buydu. Sevmiyorum diyordu ve kalbini körleştiriyordu. Ama o körleştirmek istediği kalbinin derinlerinde filizlenen, bilmediği değişik duygu her geçen gün büyüyordu da Elfida bundan bi haberdi.
Efkan elindeki kristal camlı içki bardağındaki sarımtırak sıvıyı boğazından aşağı gönderirken sinirli bir nefes aldı. Dedesinin ona kurmuş olduğu kumpası öğrendiğinden beri elinden bir kaza çıkmaması için zor tutuyordu kendini. Evden ayrılmadan önce Mihriban hanım ve Nedim beyin konuşmalarını duymuştu. Ailesine zarar vermezdi ama Elfida için aynı şeyi söyleyemezdi. Kandırılma duygusu sevmediği bir duyguydu ve buna kalkışanların sonunun pek iyi bittiği söylenemezdi. O kızı bunu yaptığına pişman edecek, babaanne ve dedesi karşısında yavaş yavaş yok edecekti. Çiftin cezası genç bir kızın onlar yüzünden yok oluşunu seyretmek olacaktı.
Bulunduğu ortamın sesi artık beynini ağrıtırken oturduğu yerden kalktı. Arkadaşlarının yoğun ısrarıyla bu bara gelmişti. Böyle ortamlara çok seyrek gelirdi çünkü onun işleri vardı ve kendine ayıracak pek vakti olmuyordu. Efkan'ın kalktığını gören kumral saçlı bir kadın sarhoşluğun etkisiyle yalpalayarak ona doğru gelirken Efkan'ın yüzüne yerleştirdiği korkutucu ifade kadını durdurmaya yetmişti.
"Nereye patron?" Efkan, kardeşi bildiği Egemen'in sesini yakınında hissedince cevap vermeden, selam verdi ve ayrıldı oradan. Egemen'in ona patron demesinin sebebi Efkan'ın sağ kolu olmasıydı.
***
Elfida günün yorgunluğuna aldırış etmeden, ağırlaşan göz kapaklarına inat uyumuyordu. Bu gün bu yeni eve taşınmış ve okula gitmişti bu yüzden üzerinde iki kat fazla yorgunluk vardı. Taşındıkları ev iki katlı olup çok büyük olmayan ama gösterişli bir evdi. Elfida için ev büyükmüş , küçükmüş önemli değildi. Tek isteği göçebe gibi yaşamayı bırakıp bir yere yerleşmekti.
Kapıdan gelen ses ile yerinde korkuyla zıplarken ayağa kalktı. Yavaş yavaş o yöne ilerlerken Efkan içeri girdi ve karşısındaki kıza dikkatle baktı. İnatla onun eve gelmesini beklediğini biliyordu. Elfida cevap vermeyeceğini bilerek "Hoşgeldin." dedi bakışları yerdeyken. Yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu. "Karnın açmı?" diye sordu yine cevap vermeyeceğini bilerek.
Efkan kızın amacını çok iyi biliyordu. Dedesinden aldığı emirleri yerine getiriyor diye düşündü. Belki de para bile alıyordur dedi içinden. İlk konuştukları gün kızın para almayışı aklına gelince düşüncesine kesin gözüyle bakmaya başlamıştı. Bu kızın başından beri dedesinin kumpası içerisinde olması adamı öfkeden deliye çevirmek için tetikliyordu. Ama bilmiyordu ki Elfida'nın her şeyden yeni haberi vardı. Tek amacı yaralı bir adamı iyileştirmek olan kızı mahfedecekti. Ama ne fark ederdi ki yalan iyi yada kötü olsa da yalandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN
Romance... 'Bir kez bile yüzüme gülümsemeyen o adamı seviyorum. Gözlerime baktığında, gözlerini nefret bürüyen adamı. Ben, benden nefret eden bir adamı seviyorum. O nefret dolu gözleri, ucu körelmiş bir hançer gibi saplanıyor kalbime. Acıyor... Çok acıyor...