-2-

38.3K 2.5K 1.3K
                                    

"Bu oda sana ait. Keyfine bak." diye mırıldandı amcam. Sonra çıktı yeni odamdan. Yıllardır görmediğim amcam beni evine almayı teklif etmişti. Aramızda bariz bir soğukluk vardı ama ona minnettardım. Zaten ilgiye alışık değildim ben, soğukluk beni yıkmazdı. Sadece mahcup hissediyordum. Ama buraya gelmeseydim, kurumda falan kalmak zorunda kalacaktım. Reşit olup okul haricinde çalışmayı beklemek zorundaydım. O zaman belki gücüm yeterse buradan ayrılabilir, kendi evime dönebilirdim. Güç derken maddi gücü kastediyorum, yıllardır o evde tek yaşıyordum zaten. Babam yalnızca bir gölgeydi.

Odanın ortasına ulaşmam yalnızca üç adımda gerçekleşti. Karşımda bir yatak vardı. Üzeri kocaman, beyaz bir yorganla kapatılmıştı ve yorgan o kadar kalındı ki altındaki yastık belli olmuyordu bile. Tam baş ucunda baza başlığı yerine bir pencere vardı. Cidden kocaman bir pencereydi ve karşımda tüm yaprakları dökülmüş bir ağaç duruyordu. Dalları koyu kahveydi. Nefis bir görüntüydü açıkcası. Evin yan tarafına denk gelmişti odam ve bahçe çok hoştu.

Tam yanında yine koyu renk bir kitaplık vardı ama içi boştu. Yatağın karşısında ise iki kapaklı bir dolap vardı. Yanında da bir çalışma masası. Ortaya da beyaz, yuvarlak, tüylü bir halı atılmıştı. Kendimi yavaşça yatağıma bırakmadan önce çantamı rastgele yere attım.

Kapı açılınca hızla doğruldum, karşımdaki bayık bakışlı çocuğa bakmaya başladım. Amcama çok benziyordu ve benim yaşlarımda bir kuzenim olduğunu hatırlıyordum. Adı neydi? Yiğit, Yağız, Yener, Ye...

"Akşam yemeği 6'da yeniyor. Masada olman gerek." Ve sessizce kapıyı kapattı. Kolumu kaldırıp kol saatime baktım. Yarım saat vardı.

İç geçirip montumu çıkarttım, kapının arkasındaki askıya asıp elimi saçlarımdan geçirerek düzelttim onları.

Sonra odamdan çıkıp amcamın tam odanın karşısında olduğunu söylediği banyoya girdim, ellerimi ve yüzümü iyice yıkadım.

Suratım biraz soluk geldi. Göz altlarım uykusuzluktan kızarmıştı. Genelde uykusuz bir çocuktum zaten ama şimdi daha fena görünüyordum. Burnum ve dudaklarım ise daha çok soğuktan kızarmış gibi görünüyordu. Koyu kahve saçlarım birkaç gündür duş almadığım için biraz yağlanmıştı. Gözlerimin akında al damarlar yeterince belirgin duruyordu şimdi.

Dudaklarımı birbirine gömdüm, beceriksizce gülümsemeye çalıştım. Aşırı soğuk duruyordum. Onlara minnetimi göstermem gerekiyordu ama ben gülümsemeyi bile beceremiyordum.

Aynadaki aksime göz devirip çıktım banyodan. Oldum olası suratsız bir çocuktum zaten.

Mutfağa girdiğimde amcam hariç herkes yerleşmişti. Yengem beni görünce burukça gülümsedi. O gün cenazede en çok ağlayanlardan biri kendiydi belki. Benden de berbat görünüyordu.

Kuzenlerim yan yana oturuyordu. Benim yaşlarımdaki adını hatırlayamadığım eleman yüzüme bakmadı bile, başını kucağına eğmiş, bekliyordu. Küçük olanı ilk kez görüyordum. Kocaman yanaklarıyla fazlasıyla sevimli görünüyordu ve bana neşeli bir gülümsemeyle bakıyordu. Ben de ona küçük bir tebessüm sunmak istedim ama başaramadım. Karşısına oturdum.

"Ah, Tarık bugün... Başı ağrıyormuş." diye izah etti kadın. Kardeşini kaybetmişti adam. Zor olmalıydı tabi. Babam evin dışında bambaşka bir adam olurdu. Çok işkolikti. Amcamla aynı şirkette ortak oldukları için zamanları hep birlikte geçerdi. Kıskançlık yaptığımdan farkındalığımı belli ediyor değilim ama babamın arası kuzenimle daha iyiydi, buna emindim. Belki bana yapmadığı babalığı ona yapıyordu.

"Yiyelim o zaman." dedi adını hatırlayamadığım çocuk. Yengem yemek koymak üzere ayaklanınca daha fazla tahammül edemeyeceğimi fark ettim, ayağa kalktım. Üçü de bana baktılar.

"Ben... Aç hissetmiyorum. Biraz hava alacağım." Başımı eğip odama ilerledim, montumu alıp kendimi dışarı attım.

Muhtemelen kaybolacağımın bilincinde, sokak sokak dolaştım, soğuktan parmak uçlarım uyuşana kadar sigarayı iki parmağım arasında dolandırdım, paket paket içtim, bir ara bir ağaç dibine eğilip kustum...

Sonunda sol tarafıma dümdüz yüreyerek Kadıköy sahiline indim, bir banka attım kendimi. Elime bir sigara daha alıp dudaklarım arasına yerleştirdim,
çakmağımı çıkartıp dudaklarıma götürdüm.

"Sikeyim..." Gaz bitmişti. Başımı kaldırdım, gözlerime vuran rüzgar sulanmalarına sebebiyet verirken etrafımı taradım. Tek tük insan vardı etrafta. Nadir rastlanılan bir durumdu bu.

Bir adam çekti dikkatimi. O da dudakları arasındaki sigarayı yakıyordu. Sonunda çakmağını indirdi, yanakları dişlerine yapışacak kadar içine çökene dek derin bir nefes aldı, dumanı gökyüzüne doğru saldı dolgun dudakları arasından. Ayağa kalkıp yutkunurken adem elması yukarı tırmanan adama doğru ilerledim.

"Çakmağınızı kullanabilir miyim?" dedim pürüzlü bir sesle. Başını bana çevirdiğinde bir adım geri gitmemek için ayaklarımı yere çivilemem falan gerekir herhalde diye düşündüm. Koyu kaşları soğuktan çatılmış, iri renkli gözleri tüm soğukluğuyla gözlerime kilitlenmiş, belki otuzlarına dayanmış yakışıklı bir adamdı bu.

"Kaç yaşındasın sen?" dedi erkeksi bir sesle. Yutkunmaya zorladım kendimi ama boğazıma bir yumru oturmuştu. İnsanlar artık kolay kolay birinin sigarasını yakacağı zaman yaşını sorun etmiyordu. Bu adam fazla mı eski kafalıydı?

"On..." Yutkunmayı başardım. "On altı." Kaşları yukarı tırmandı, başını başka yöne çevirip sigarasından derin bir nefes aldı.

"Duymamış gibi yapacağım ve sen de uzaklaşacaksın." Gözlerimi devirdim.

"O kadar da küçük değilim. On sekizinden küçükken çocuğu olan kızların olduğu bir dünyada yaşıyoruz." Bakışları sertçe bana dönünce cidden geriye bir adım attım bu kez.

"Dünyada milyonlarca pezevenk olması, onlardan biri olmamı gerektirmez. Şimdi kaybol." Gözlerimi kırpıştırdım.

"Başkası vermeyecek mi sanıyorsun?"

"Başkasından iste o hâlde." Gülümsedim. Fark etmeden yeri izlemeye devam etti. Dişlerimi sıkarak birkaç adımda akbil doluma ulaştım, gözlerimi istesem de çekemeyeceğim kadar gür sakalları olan adama diktim.

"Çakmak alacaktım." Adam mavi bir çakmağı arkasından alıp bana doğru uzatırken sırtımda bir sıcaklık hissettim, olduğum yerde kalakaldım.

"16 yaşında bir çocuğun sigara içmesine destek olmak mı istiyorsunuz?" diye seslendi adama doğru tanıdık erkeksi ses. Gözlerimi devirdim. Adam birkaç saniye arkama baktıktan sonra bakışları bana kaydı.

"Ben işimi yapıyorum." Çakmağı tekrar bana uzattı. Tam alacağım sırada erkeksi ses tekrar duyuldu.

"Senin oğlun yaşında, belki daha küçük. Birinin ona böyle bir kötülük yapmasını ister miydin?" Adam sanki can evinden vurulmuş gibi çakmağı geri çekti, iç geçirerek bakışlarını öfkeli bakışlarımdan kaçırdı. Hızla arkamı döndüğümde burnum göğsüne yapıştığı için başımı biraz geriye çekmek zorunda kaldım. Ama arkamdaki vitrin sırtıma baskı yapıyordu.

"Amacın ne senin?" dedim sinirli bir sesle.

"Sinirli ifadelerden hoşlanıyorum." diye mırıldandı, birkaç adım geri çekilip bana yer açtı.

Şaka mı yapıyor acaba dedim, gülümseyeyim dedim ama adam sanki hiç gülmeye dair mimik taşımıyormuş, yanak sinirleri yokmuş gibi en soğuk ifadesiyle bana bakıyordu.

"Adım Sarp." diye mırıldandım sonunda. Sonra kızarıp başımı eğdim. "Çakmağınızı kullanabilir miyim?"

Ve bizim hikayemiz de böyle başladı.

Daddy Issues (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin