-7-

27.4K 2.2K 902
                                    

Odamda boş boş oturduğum sırada mesaj sesi yükseldi telefonumdan. İnstagramdandı. Bu sefer kendim olarak geliyorum. Yazmıştı. Profiline girdim. Kaan diye bir çocuktu. Resimlerinde dolanmaya başladım bu kez. Uzun boylu, biraz yapılı, siyah kıvırcık saçlara sahip, zeytin gibi siyah gözleri olan bir çocuktu. Ve bizim okuldaydı. Biraz doğruldum, mesajlara döndüm.

Amacın ne acaba?

Yalnızca konuşmak istedim. Bir insan evladı neden benimle konuşmak isteyebilirdi ki? Özellikle okuldan biri...

Çıkarın ne olacak?

Çıkar? Cidden? Arkadaşlık dediğimiz birşey var, gerçekten inanmıyorsun o hâlde? Güldürdü bu beni. Peki bir arkadaş neden önce özelden mesaj atar, sonra kimliğini belli ederdi? Daha önce hiç arkadaşım olmamış olması aptal olduğum anlamına gelmiyordu.

Ben arkadaşlığa değil, çıkar ilişkilerine inanıyorum. Hiçbir şey olmasa ortada, yalnız kalmamak için takılıyorsunuz. Herkes kendini düşünüyor. Bu sefer cevap gelmesi biraz uzun sürdü.

Ben seni düşünüyorum. Sinirli bir hah sesi dudaklarımdan fırladı. Bu ne demek şimdi? İstediğim kadar arkadaşım var. Dilesem köpeğim olacak insanlar da var. Seninle arkadaşlıktan ne gibi bir çıkarım olabilir ki?

İstemiyorum. diye cevapladım. Arkadaşa ihtiyacım yoktu. Bu yaşıma kadar yalnızdım, yine yalnız kalabilirdim. Bu çocuk hiç güven verici görünmüyordu.

Neden bu kadar soğuksun? Cevap vermek yerine oradan da engelledim çocuğu. Sonra telefonumu ayak ucuma doğru atıp elime bir kitap aldım.

*

Cumartesi.

Yastığımı başıma bastırıp çığlığımı gömdüm. Sonra yastığı fırlattım, duvarla buluştu. Bir süre yorganı tekmeledim, sonunda ayağa kalkıp küçük kuzenimin odasına koştum. "Hadi çizgifilm izleyelim."

"Kitap okumam gerekiyor." dedi elindeki el yazılı kitabı sallayarak. Yanaklarımı şişirdim.

"Peki." Odadan çıkıp kapıyı kapattım, boynum bükük odama döndüm. Biraz YouTube'a girip video izledim, şarkı açıp dans etmeye çalıştım ve bir kez daha hüsranla yatağıma geri oturdum, telefonla oynadım, aklıma gelen her şeyi denedim ama akrep yine sekize vurunca ben soğuk terler atmaya başladım. Gitmeyecektim.

Gitmeyecektim.

Sikerler o işi!

Dolabımın önüne geçip siyah uzun bir tişört aldım üzerime. Altıma da tek dizi yırtık siyah pantolon. Üzerime bomber ceketimi alırken havalar yavaş yavaş ısındığı, ilkbahar geldiği için mutluydum. Bordo beremi başıma geçirip saçlarımı içeri sıkıştırdım, ayağıma siyah Nike geçirip bağcıklarıyla cebelleşmeye başladım.

Sonunda evden çıkarken spor ayakkabı giyinmenin rahatlığı da vardı üzerimde. Baharı seviyordum.

Kulaklıklarımı kulağıma yerleştirip The Neighbourhood - Prey açtım. Sonra tek elime de sigaramı yerleştirip oyalanarak yürümeyi sürdürdüm.

Sahile indiğimde Demir denizi izliyordu. Yanına gitmedim. Gerisinde kaldırım taşına çöktüm, onu izledim. Dakikalarca izledim belki. Üç tane sigara içti o süreçte. Ben bir paket.

Büfelerden birine yanaştım yeni paket almak için. "Camel Rework alabilir miyim?" Adam sessizce arkasını dönüp paketi çıkarttı, önüme koydu. Parasını ödeyip arkamı döndüm. Tam arkamdaydı. Geriye doğru sıçrarken kalp çarpıntılarının kulağı delmesinin mümkün olabileceğine inandım.

Ufak bir tebessüm bahşetti bana, yanımdan geçip o da kendine paket aldı. Bu süreçte büfenin önünde aptal aptal bekledim onu. Yanıma geldiğinde gülümsemeye çabaladım beceriksizce. "Merhaba." Başıyla selamlamakla yetindi. "Na-nasılsın?"

"İyi." Sigarasını yakıp paketi cebine attı. "Sen?"

"İyi." Oradan çıkıp yürümeye başladığında karınca gibi peşine takıldım tıpış tıpış. Bankımıza yerleştik yavaşça. Banka yapıştırılan etiket çekti dikkatimi. İncelemem yüzümü buruşturmama yeterken tırnaklarımla kazımaya başladım. Vajina daraltıcı reklamıydı. "Bankımızı pis işlere alet etmişler."

"Bankımız." diye tekrar ettiğinde kızardığımı hissettim. Bakışlarımı yüzüne çıkarttığımda ufak bir tebessüm yakaladım ama hemen sildi.

"Aa... Artık burada hep biz oturuyoruz ya ondan ben..." Güldü.

"Açıklama yapmana gerek yok, sorun değil." Omuz silkip başımı eğdim.

"Ee nasılsın?" dedim birkaç dakika boyunca ikimizden de çıt çıkmayınca.

"İyi. Sen?"

"İyi." Bakışları denizde tur atıyordu.

"Son konuştuğumuzda çok iyi görünmüyordun." Dudaklarımı birbirine gömdüm.

"Başım dönüyordu." diye uydurdum bir anda. Bana anlayışlı bir bakış attı. Yalan söylediğimi ikimiz de biliyorduk. Üstelemedi. O gün yalnızca denizi izledik, sigara içtik. İkimiz de konuşmadık. Yaklaşık iki saat boyunca orada öylece oturduk hiç konuşmadan.

Sessizliği çalan telefonu böldü. Eli cebine gitti, göz ucuyla gördüm. Ekrana kısa bir bakış atıp telefonu kulağına götürdü. "Efendim?" Karşı tarafı dinlerken yavaşça ayağa kalktı, biraz daha yaklaştı denize. Mırıltılarını duyuyordum ama kelimelerine anlam yükleyemiyordum. Yere oturup ayaklarını denize doğru sarkıttığında yutkundum. Şimdi cidden başım dönüyordu.

Telefonla konuşması bittiğinde yanıma döndü, hiç ses çıkartmadan banktan paketini alıp yürümeye başladı. Bedeni arkamda kalırken adım seslerini duyabiliyordum. "Sana da iyi geceler." diye mırıldandım. Adım seslerinin durmasını, daha doğrusu beni duymasını beklemiyordum.

"Senin olayın ne?" diye homurdanırken bana doğru yürüdüğünü hissettim. "Bir yıldır aynı gün aynı saatte buradayım ve herkesi bilirim. Benimle tanışana dek buraya gelmiyordun." Kızardım. Fark etmiş miydi? Dahası, bir yıldır neden buraya geliyordu ki? "Seni çözmeye çalışıyor, her hafta yanına geliyorum ve seni taciz edecekmişim gibi davranıyorsun. O zaman, benden bu kadar korkuyorsan burada işin ne?" Ne diyeceğimi bilemeyerek dudaklarımı araladığımda yine lafımı böldü. "Tam başka bir sebebi vardır diyorum, yanına gelmeyeceğime yemin ediyorum, sen yanıma geliyorsun. Karar ver çocuk." Haklıydı. Ne yapmaya çalışıyordum sanki?

"Babama benziyorsun." diye ağzımdan kaçırdım bir anda. Suratındaki ifade donuklaştı, dudaklarını birbirine gömdü. Güldüm. "Hayır, benzemiyorsun. Sizde bir problem var. Sanki yanlış kişinin oğluymuşum gibi. Baba olmak sana daha çok yakışırdı mesela. Sigara içmeme kısa bir an da olsa engel olmanı, büfedeki adama söylediğin şeyi, beni yağmurdan sıyırıp arabana alışını unutamıyorum." Gözlerimin dolduğunu hissettim. "Sanki tek görüşte hissettim senin doğru olduğunu. Aslında hayır, laf süslemeye gerek yok. Yalnızca çakmak isteyecektim. Ama o an bana böyle davrandığında kendimi çok garip hissettim. İlk defa biri bana böyle davranmıştı ve kendimi her cumartesi burada bulmaya başladım." İlk defa biri bana baba gibi davranmıştı.

"Babanla sorunun ne?" dedi kaşlarını çatarak.

"Babam hiçbir zaman baba olmadı." dedim omuzlarımı kaldırarak. "Rahatsız ettiğim için özür dilerim." Gülümsemeye çabaladım ama o an kendimi aptal gibi hissediyordum ve çok utanmıştım. Bir adama kafayı takmış, sürekli onun peşine rıhtıma inmeye başlamıştım. Hemde sadece dalga geçmek için sigara içmeme engel oldu diye. Ona yaptığı şeyin ne kadar yara deşici olduğunu göstermek isterdim ama bu beni deşifre etmesi demek olurdu. Ben çözülmek istemiyordum. Sır olarak kalmak daha havalıydı. Çözüldüğüm zaman yalnızca zavallılığımla kalıyordum.

Ve senden yine nefret ediyorum baba. Beni zavallı biri yaptığın için. Gerçi senin için ne fark eder, bir zavallı ve nefreti neye zarar?

Daddy Issues (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin