İyi okumalar dilerim! Bölüm hakkında düşündüklerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Seviliyorsunuz.
Sırtımı acıyla sızlatan kuru toprağı ve çam ağaçlarından dökülen kurumuş iğnelerin tenimde bıraktığı karıncalanmayı görmezden gelerek kıpırdandım. Gözlerim aralandığı zaman gördüğüm tek şey koca bir hiçten ibaretti. Boynumdaki acı başımı hareket ettirmemi oldukça zorlaştırıyordu. Doğrulabilmek için ellerimle kendimi desteklemeye çalıştım. Sağ elim, belimin hemen yanında yerini alırken aynısını sol elim içinde yapmaya çalıştım ama beceremedim. Kolum bir güç tarafından kısıtlanıyordu. Boynumun acısını görmezden gelerek başımı sol tarafıma çevirmek için zorladım.
"Ah!"
Ağzımdan kaçan acı nidası aynı hızla kulağıma birkaç yankısını geri ilettiğinde artık çevremi çok daha iyi tanımlayabilecek bir konumdaydım. Orman. İçinde bulunduğum yer bir ormandı. Bu sırada sol kolum bir güç tarafından çekildi. Aynı anda gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Yanı başımda ölü gibi yatan adamı işte o an fark ettim. Üstü başı toz toprak içinde kalmış adama bakarak alt dudağımı dişledim. Aksi takdirde ormanı inletebilecek koca bir çığlık atacaktım.
"Sen de kimsin?"
Dudaklarımdan kaçan fısıltı sanki bir hoparlörden yayılmışçasına adamın kulaklarına ulaştı ve gözleri ani bir hızla açıldı. Bu hareketi üzerimde ani bir reflekse neden olurken ondan uzaklaşabilmek için kollarımı göğsüme doğru çektim. Kolumdaki soğuk demiri de o sırada fark ettim. Bir kelepçe. Diğer ucu adamın bileğinde takılı olan bir kelepçe.
"Bu da ne?"
Bu sorum adamın hırıltılı sesiyle havaya karıştı.
"Neler oluyor böyle?"
Kalın ve tok sesin sahibi elini havaya kaldırarak bileğindeki kelepçeye baktı. Uyguladığı yoğun güç yüzünden benim bileğimde kelepçe ile birlikte havalandı. Bakışlarım bileğimizdeki kelepçeden yanımdaki yabancı adama kaydığında onun bakışları da hissetmiş gibi aynı şeyi tekrarladı. Bir çift kahverengi göz benim ela gözlerimin üzerinde sabitlenirken derin bir nefes aldım. Tüm bunların nasıl olduğunu hatırlayabilmek için zihnimi zorlamam gerekiyordu. Hiçbir şey hatırlayamıyordum.
Bu nasıl olurdu?
Eğer bir rüyanın içindeysem şu an uyanmak istiyordum. Kendimi uyandırabilmek için tırnaklarımı yakıcı bir güçle avuçlarıma batırdım. Beni uyandırabilecek acının eşiğini henüz bilmiyordum ama şu an elimde bir bıçak olsa onu kendime saplardım. Acı umurumda değildi.
"Lanet olsun!"
Adamın dudaklarından dökülen lanet sözleriyle birlikte tırnaklarımı etime saplamayı bıraktım. Adam beni umursamadan doğrulduğunda ben de yerimde doğruldum. Neler olduğunu öğrenebilmek için hemen şimdi bir şeyleri sorgulamaya başlamam gerekiyordu.
"Kimsin sen?"
Adam boşta kalan eliyle ensesini ovalamaya devam ederken cevapladı.
"Asıl sen kimsin?"
"Bunu sana neden söyleyeyim?" dedim ona bakarak. Sorumu duymazdan gelerek kolundaki saate bir göz attı. Camı paramparça olan saat şu an bize zamanı söylemekten oldukça uzak görünüyordu. Aslında o saatin bir daha herhangi birine zamanı söyleyebileceğini sanmıyordum.
"Cevabı bileğinde. Bana kelepçelenmişsin belki de sırf bu yüzden kim olduğunu söylesen iyi olur."
Adamın sert ses tonu tüylerimi ürpertirken bunu ona belli etmemek için yerimde doğruldum. Eklemlerimdeki ağrıları görmezden gelerek ayağa kalkmaya çalıştığımda adam bunu fark ederek benimle iş birliği yaptı ve acılı birkaç dakikanın sonunda ikimizde ayağa kalktık. Üstümdeki çamura bulanmış beyaz elbiseye göz attıktan sonra konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Bir Rüya
Mystery / ThrillerSol bileğimdeki demir kelepçeye bir bakış attım. Kelepçenin diğer ucundaki adam da aynı şekilde önce sağ bileğindeki kelepçeye ardından bana baktı. Birbirimize bağlı durumdaydık. Onun kaşları çatıldı. Benim dudaklarım aralandı. İlk kelimeyi hangimi...