Herkese merhabaa! Bu kez baya uzun bir bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz. Bu arada belki de ilk kez sizden böyle bir şey isteyeceğim ancak söylemek istedim. Eğer hikayelerimin en az birini okumuşsanız ve gerçekten beğeniyorsanız wattpad kullanan arkadaşlarınıza ya da hikaye arayan çevrenize önerirseniz çok sevinirim. Daha fazla kişiye ulaşabilmek hoşuma giderdi. Evet sanırım hepsi bu kadar. Şimdi haydi okumayaaa! SEVİLİYORSUNUZ.
Her zaman birilerini dibe çeken başka insanlar olur. Hayat böyledir işte. Kimse kuyunun dibine kendi kendine batmaz. Bir başkası bunu yapar. Bilerek ya da değil. Severek ya da sevmeyerek.
Neden başkalarının acılarından, üzüntülerinden, ya da korkaklıklarından besleniriz? Çünkü aslında hepimiz bir parça benciliz. Evet, söyledim işte. Benciliz. Kimseyi önemsemiyoruz ve kendi yarattığımız güven çizgileri aşıldığı zaman bizde başkalarının çizgilerini aşmaktan çekinmiyoruz. Cinayete tanık olduğum gece bir başkasının hayatına istemeden dahil oldum. Şimdiyse aynı şeyi o benim hayatıma yapıyor. Çizgiler çoktan aşıldı. Savaş bayrakları çekildi. Ve bu uğurda her şeyin mübah olduğu anlaşıldı. Geri adım atmak yok. Sadece benim için değil, Görkem için de bu böyle.
"Polislere teslim etmeliyiz."
Aramızdaki sehpanın üzerinde duran telefona baktım. Yol boyunca kurduğum tek cümle bu olmuştu. Görkem ise tek bir yanıt vermişti.
"Hayır."
Gerginlik içinde titreyen dizlerimi durdurabilmek adına ellerimle bastırdım.
"Delil saklamak ciddi bir suç. Polise gitmemiz gerek."
Görkem'in suratına yerleşen ifade son derece ketumdu. Kendi içinde kararı çoktan verdiğini biliyordum. En başında bu telefonu polislere sunmadığı için zaten başı yeterince beladaydı. Sonuna kadar gitmek istiyordu.
"Eğer telefonu teslim edersem içindeki hiçbir şeyi öğrenemeyiz. Bize bunun hakkında bilgi vermeyecekler biliyorsun değil mi Karahan?"
"Biliyorum ve bildiğim başka bir şey daha var. Sen intikam istiyorsun. Tüm bunları yapmanın nedeni bu. İntikam."
"Peki ya sen?" dedi sakince.
"Sen intikam istemiyor musun?"
Ne yazık ki haklıydı. Olmasın isterdim ama öyleydi. Beni polisleri aramaktan alıkoyan da tam olarak buydu. İçindeki bilgileri öğrenmek istiyordum. Ve başımıza gelen her kötü şeyin intikamını almak istiyordum.
"İstiyorum."
Derin bir nefes aldım. Görkem tek kelime etmeden beni ikna etmenin rahatlığıyla arkasına yaslandı. Üzerinde gri bir eşofman ve tişört vardı. Saçları hala yeterince nemliydi. Yol boyunca pek konuşmamıştık. Taner bizi onun evine getirmişti ve Görkem doğruca temizlenmek için yukarı çıkmıştı. Son yarım saatimi salondaki üçlü koltuk üzerinde düşünceler denizi içinde boğularak geçirmiştim.
"Şifreli."
Farkında olduğunu belirtircesine kafa salladı.
"Açmak için bir fikrin var mı? Yoksa şifre kırmayı falan da biliyor musun? Gizli bir hacker olabilirsin. Söyle hadi, bu beni şaşırtmaz."
Suratında anlamsız bir ifade oluştu. Neredeyse kahkaha atacak gibi bir hali vardı.
"Önce mafya sonra dedektif şimdi de hacker. Gerçekten beni yakıştıracağın başka bir şey kaldı mı?"
Parmağımla dudağımı çekiştirdim. Onun hakkında birkaç tahminim daha vardı ama neyse bu söylemek için doğru bir zaman değildi.
"Şifre kırmayı bilmiyorum. Aslında bu tarz şeylerden pek anlamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Bir Rüya
Mystery / ThrillerSol bileğimdeki demir kelepçeye bir bakış attım. Kelepçenin diğer ucundaki adam da aynı şekilde önce sağ bileğindeki kelepçeye ardından bana baktı. Birbirimize bağlı durumdaydık. Onun kaşları çatıldı. Benim dudaklarım aralandı. İlk kelimeyi hangimi...